‘Mustafa Kemal’ nasıl Atatürk oldu?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk için bu ismi ilk olarak Saffet Arıkan 1934’teki Dil Bayramı’nda kullandı. TBMM de O’na bu soyadını 24 Kasım 1934’te kanunla verdi.
TAHSİN DOĞAN / NEFES
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ‘Atatürk’ soyadını 1934’te aldı. Bu isim için esin kaynağı ise dönemin Erzincan Milletvekili Saffet Arıkan oldu. O, hayata gözlerini açınca ailesi ‘Mustafa’ adını verdi. 1893’te Selanik Askerî Rüştiyesi’nde okurken matematik öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, O’na anlamı “mükemmellik, olgunluk” olan Kemal ismini verdi. Çanakkale Savaşı’ndan sonra rütbesi paşalığa (generalliğe) yükseltilince, adı ‘Mustafa Kemal Paşa’ oldu. Ama kısaca ‘Kemal Paşa’ diye anılmaya başlandı. Sarı Paşa diyenler de oldu.
Sakarya Savaşı’ndan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi O’na ‘Gazi’ ünvanını verdi. Adı ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa’ oldu. Bu ünvan o kadar benimsendi ki herkes ondan kısaca ‘Gazi Paşa’ diye söz etmeye başladı.
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca herkesin aklına doğal olarak Gazi Mustafa Kemal’ in soyadının ne olacağı geldi. Meclis’te, gazetelerde her gün ortaya yüzlerce öneri atıldı… Konuşuldu, tartışıldı, günler, haftalar geçti… Sonunda, herkesin merakını gideren, üzerinde anlaştığı öneri, Saffet Arıkan’dan geldi. O dönem Erzincan Milletvekili olan, daha sonra Milli Savunma ve Milli Eğitim bakanlıkları yapan Saffet Arıkan, Atatürk soyadının nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatmaktadır:
“1934 senesi, Dil Kongresi’nde Dil Tetkik Cemiyeti Başkanlığı’na getirildim. Kongreden bir müddet sonra, 26 Eylül tarihi Dil Bayramı idi. Bunun için İstanbul Radyosu’nda okumak üzere bir nutuk hazırlamam gerekiyordu. Bu nutuk müsveddede, ‘Ulu Önderimiz Atatürk Mustafa Kemal’ diye başlıyordu.
Mustafa Kemal o tarihe kadar, Soyadı Kanunu çıktığı halde henüz soyadı almamıştı. Nutku kendine gösterdim. ‘Atatürk’ kelimesini görür görmez üzerinde durdu. Birçok kereler bu kelimeyi tekrar etti.
‘Çok güzel bir buluş ama çok iddialı’ dedi. Ancak müsveddede düzeltmeler yaptığı halde, Atatürk’e dokunmadı. Yazının sonlarında bir de ‘Türk Atası’ diye bir tanım kullanmıştım. Bunu daha fazla iddialı bularak ‘Atatürk’ tarzında düzeltmemi emretti. Başka bir şey söylemedi. Ben nutkumu verdikten epey sonra Gazi Mustafa Kemal, ‘Atatürk’ü soyadı olarak aldı.”
24 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından oy birliği ile kabul edilen 2587 sayılı kanunla Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi. 17 Aralık 1934’te çıkarılan yasa ile de bu soyadının diğer kişiler tarafından kullanılması yasaklandı.
Türk tarihinin dönüm noktalarından olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı 23 Nisan 1920’de Ankara’da gerçekleşti. Gerekli tören ve Cuma namazının ardından ilk meclis 115 temsilcisi ile ilk toplantısını yaptı. Daha sonra Mustafa Kemal ve tüm üyeler açılışı için meclisin çevresinde bekleyen binlerce kişiyi selamladı.
Yabancıyı yurda ben mi soktum!
Mustafa Kemal ve Kafkas Tümeni Komutanı Cemil Cahit. Sivas, Eylül 1919
MİLLİ mücadelenin ilk günlerinde Padişah Vahdettin taraftarları, İstanbul Hükümeti ve İstanbul basınının eleştirileri Mustafa Kemal’i çok üzüyordu. Kongre için Sivas’ta bulunduğu günlerin birinde nefes almak için kırlara çıktığında çevresindekilere şöyle dert yandı.
“Yahu! Memleketi ben mi batırdım? Yabancıyı Anadolu’ya ben mi soktum? Ben mi nizamı bozdum? Ben kalanı korumak, dağları kurtarmak ve nizamı kurmak için çalışıyorum. Bana müteşekkir olmaları lâzım gelirken, müstevli düşmanlarımızın menfaatine (yararına) uyarak nankörlük ediyorlar. Yanlış yoldadırlar.”
Millet adamıydı
Milli Mücadele’nin buhranlı günlerinde, Ankara civarında yolda sarıklı bir hocaya rast gelmişti. Konuşurken, üstlerinden geçen uçağı göstererek, sordu:
“Hocam, bu uçak nasıl uçuyor?”
“Ne bileyim ben, öğretmediler ki bize?”
“Peki, sen ne bilirsin?”
“Ne mi bilirim! Bu uçağa bin dersin, binerim, oradan kendini aşağı at dersin, atarım. İşte ben bunu bilirim ama bunu da senden öğrendim Paşam!”
Mustafa Kemal, bu söz üzerine;
“Var ol hocam! Ama şunu da bil ki, ben de senin gibiyim. Ben de milletin hiçbir arzusunu, hiçbir isteğini, hayatım pahasına da olsa yapmamazlık edemem!” dedi.
Ankara’ya gelişinde karşılayan yiğitler
SİVAS Kongresi’nden sonra Heyet-i Temsiliye’nin (Temsilciler Kurulu) Eskişehir yakınlarında Seyitgazi’ye gitmesi öngörülmüştü. Fakat 17 Aralık 1919’da yayımlanan genelgede Eskişehir ve Seyitgazi’den bahsedilmemesi Temsilciler Kurulu’nun “İstanbul’a yakın bir yere taşınacağının” vurgulanması Ankara’yı gündeme getirmişti. Sivas’tan hareket eden Temsil Heyeti, Kayseri, Hacıbektaş, Mucur, Kırşehir ve Kaman üzerinden 27 Aralık 1919 Cumartesi günü saat 15.00’da Ankara’ya ulaşmıştı. Sokaklar halk tarafından doldurulmuştu. Hapisten çıkıp silahlanan mahkumlar, ellerinde türlü silahlar ile çevre köylerden gelmiş olanlar, önlerinde davul zurna ile Ankaralılar, herkes O’nu karşılamaya çıkmışlardı.
Mustafa Kemal, Dikmen sırtlarında kalabalığı görünce valiye: “Bunlar kimlerdir?” diye sordu. “Kimler olacak? Dağdan inen eşkıyalar…” Mustafa Kemal: “Kim olursa olsunlar, madem ki buraya kadar gelmişler, kendilerine bir merhaba diyelim” dedi ve arabasından atladı. “Merhaba arkadaşlar.” “Merhaba paşam!” “Niçin zahmet edip buraya kadar geldiniz?” Kalabalığın yanıtı, halkın Paşa’ya olan güvenini yansıtıyordu: “Seni görmeye geldik paşam. Vatan için ölmeye geldik paşam!”
“Fikrinizde sabit misiniz?” Tekrar bağırdılar: “Andolsun!..” Mustafa Kemal gözleri yaşararak yanıtladı: “Var olun yiğitler!..”
General Townshend’dan ricası
İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı’nda Irak cephesine komutanlık eden General Charles Townshend, Kut’ül Amare kuşatması sonrası 29 Nisan 1916’da teslim olmuş, bir süre İstanbul’da tutsak kaldıktan sonra bırakılmıştı. Anadolu’da Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra Townshend, güney kıyılarımızdaki limanlardan birine gelip Mustafa Kemal ile görüşmek istediğini bildirdi.
Kut’ül Amare’de General Townshend ve İngiliz Ordusu’nu teslim alan Halil Paşa ve kurmayları.
Mustafa Kemal onu Konya’da kabul etti. General şerefine verilen ziyafet sonrası Mustafa Kemal bir misafirine:
“Biz Türklerde bir adet vardır. Misafirimize mutlaka bir hediye veririz. Ben asil bir milletin mütevazi bir başkumandanıyım. Size ancak bu tesbihi verebiliyorum” diyerek elindeki kırmızı mercan tesbihi hediye etti. Sofradan kalkılacağı sırada ise kolundaki saati çıkararak General’e “Bu saati bana Anafartalar’da bir Türk askeri, ölen bir İngiliz zabitinin kolundan çıkararak verdi. Saatin arkasında subayın künyesi yazılıdır. Ailesini arattımsa da bulamadım. İngiltere’ye döndüğünüzde ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum” diyerek saati teslim etti.