Bu nefret ortamı sürdükçe daha çok tokatlanırız
Fenerbahçe, Göztepe zaferinin ardından Kuzey Avrupa soğuklarına yelken açtığında, Midtjylland diyarında zorluklarla karşılaşması elbette ki kimse için şaşırtıcı değildi. Lakin, futbol şöyledir: Sahaya çıkanlar, kağıt üzerindeki hesaplarla değil, sahadaki ruhlarıyla savaşırlar. Ve Fenerbahçe, oyuna hevesli başlasa da, kaderin cilvesiyle geri düştüğü maçta bir parça yürek koyarak ayağa kalkmayı başardı.
Ama biz, Edirne’den dışarı çıkınca topun peşinde koşan değil, topun altında ezilen adamlara dönüşüyoruz. Fenerbahçe, Midtjylland karşısında galibiyetin kokusunu alır gibi oldu ama bu koku, soğuk kuzey rüzgarlarında dağıldı gitti.
♦♦♦♦♦
İkinci yarıda gelen üstünlük golü, sütüne batırılmış bal kadar tatlıydı. Ama futbol, höyük gibi bir 90 dakika, içindeki son 20 dakika ise, uçuruma açılan bir patikadır. Ve ne yazık ki, fiziksel olarak daha diri olan Midtjylland, bu patikada sarı-lacivertlilerin dizlerini titretti.
Fakat futbol tanrıları, bu kez bir tebessümle baktı Kadıköy cephesine; Braga'nın iptal edilen uzatma golü ve 24. sıraya sığışabilen sarı-lacivertli heyet, 100 yılda bir gerçekleşen doğa olayına benziyordu. Bir nehrin tersine akması gibi, futbol bazen fizik kurallarına meydan okur ama bu meydan okuma, ülke futbolunun sefaletini unutturamaz.
♦♦♦♦♦
Bütün bunlar yaşanırken, Türk futbolunun içine düştüğü trajediye gözümüzü kapamak mümkün değil.
Sahada mücadele eden takımlarımızın hali, sanki tarih kitaplarından fırlamış gibi; Truva’nın düşüşü mü dersiniz, Mohaç öncesi pusu mu, yoksa Balkan Harbi’nden kaçış mı? Her yol, yenilgiye çıkıyor.
Edirne’den öteye geçen Türk takımları, hangi büyüğümüz, hangi cüsseli olanımız olursa olsun, Avrupa meydanlarında tokadı yiyip geri dönüyor.
İşte bizim futbol hikâyemiz böyle… Bir yanda “transfer şovları” ile günü kurtarmaya çalışan kulüpler, diğer yanda da milyonlarca Euro'luk maaş bütçelerine rağmen tabelaya dahi ağırlığını koyamayan devler!
♦♦♦♦♦
Galatasaray’ın forvet hattı Morata ile taçlanırsa, sadece forvet maaşı 30 milyon Euro'yu bulacak.
Ve sonra bu takım, Avrupa’da İskoçya’nın, Belçika’nın, Norveç’in, Çekya’nın, Yunanistan’ın sokak aralarından çıkma takımlarına boyun eğecek! Fenerbahçe, Mourinho ile boy gösterirken, saha içinde fizik gücüne teslim olacak! Beşiktaş mı? Onu konuşmaya gerek bile yok!
“Ligimiz zayıf, o yüzden Avrupa’da olmuyor” diyenler, kendilerini kandırmaya devam edebilir. Ama işin aslı şu ki; bizimkiler Avrupa sahnesinde sadece rakipleriyle değil, kendi içlerindeki bitmek bilmeyen husumetle de savaşıyor.
Birbirinin kuyusunu kazan, her fırsatta nefret söylemlerini pompalayan yöneticiler, Süper Lig'in marka değerinden bahsediyor! Marka değerine sahip bir lig, her yıl ekonomik krizle boğuşmaz, her sezon sonu kulüpler küme düşmemek için federasyon kapısında af dilemez, her Avrupa macerasında sokak arasında kaybolmuş çocuklar gibi ağlayarak dönmez.
♦♦♦♦♦
Samsunspor Başkanı, Fenerbahçe’yi hedef alarak popülarite arıyor, bir başka yönetici Galatasaray’a saldırıyor, zaten yıllardır birbirinin gırtlağına yapışmış Fenerbahçe ve Galatasaray, her fırsatta yangına körükle gidiyor. Sonra da ekranlara çıkıp Süper Lig’in kıymetinden, Avrupa’daki başarı hedeflerinden bahsediyorlar.
Bu ülkede futbol, sadece saha içinde oynanan bir oyun değildir; aynı zamanda politik hesapların, medya manipülasyonlarının ve tribün kavgalarının iç içe geçtiği bir arenadır.
Ve bu arenada, şampiyonluk kupasını kim kaldırırsa kaldırsın, kazanan asla Türk futbolu olmuyor. Bu kirli düzeni değiştirmediğimiz sürece de, Avrupa sahnesinde figüran olmaktan öteye geçemeyeceğiz.
Birbirine nefretle bakan, sevgiyi tamamen kaybetmiş bir futbol ortamında, takımlarımızın Avrupa’da daha çok tokatlanacağını şimdiden yazabiliriz.
Ama dikkat edin, milletin canı burnuna geldi. Halk artık bu kavgalarınızı izlemekten bile sıkıldı. Eğer böyle devam ederseniz, bir gün futbolu da tamamen bırakacaklar.
O zaman ne yapacaksınız? Stadyumlar boş, ekranlar sessiz, başkanların nutukları yankısız kalınca, işte o zaman gerçek kaybedeni göreceğiz!