Fenerbahçe derbide ayaklarını yere basmalı
Kadıköy çayırlarında, ilk 20 dakika Fenerbahçe’nin sahada eksik isimlerden çok, karakter ve kimlik olarak kayıplara karıştığını gösterdi. Szymanski ve Dzeko’suz bir Fenerbahçe, iç organlarından biri alınmış bir savaşçının ayakta kalma çabasına benziyordu.
Kasımpaşa’nın genç ve diri ayakları, Talisca’nın henüz İstanbul’un ayazına alışamamış yorgun bedeninde delik deşik boşluklar bulurken, Mert Hakan ise elindeki alçıyla koşmaya çalışan, zincire vurulmuş bir yarış atı misaliydi.
Fenerbahçe’nin orta sahasında açılan bu delikler, Kasımpaşa’ya geniş düzlükler sundu. Rakip, her kazandığı topta bu boşluğu fark etti ve kılıç gibi delici koşularla Fenerbahçe’yi sarstı.
♦♦♦♦♦
Lakin futbol, bazen bir sihirbazın cebinden çıkardığı mendil gibi tek bir pasla değişebilir.
Fred, dâhiyane bir pas attı ve En Nesyri, patlayıcı bir sprinter edasıyla ölümcül son vuruşunu yaptı. Haftalardır formunu yükselten Fred, futbol zekasının bir kez daha hakkını verdi. Tadic ve Talisca’nın markaj altında nefes almakta zorlandığı dakikalarda, Brezilyalı maestro, şapkadan tavşanı çıkardı ve oyunun tüm çehresini değiştirdi.
Bu gol, sadece skoru değil, tribünlerin üzerine çöken kasveti de silkeleyip attı. Fred, sahada yalnızca bir futbolcu değil, Fenerbahçe’nin ritim tutan kalbi, nefes alan aklıydı. En Nesyri iki gol atmış olabilir ama bu maçın asıl efendisi Fred’di; hem hücumda hem savunmada bir dinamo gibi çalıştı.
♦♦♦♦♦
Şimdi Fenerbahçe, zamana meydan okuyan bir boksör gibi, 18 günde 6 maç yapıp bunların 5’ini kazanmış, Avrupa’da turlamış ve sadece beş gol yemiş bir ekip olarak güçlü adımlar atıyor.
Son yılların en sert takvimlerinden birine karşı, yalnızca Erzurumspor’a karşı rahat oynanabilen bir maç dışında, hep güçlü rakiplere karşı mücadele verdiler. Üstelik, gol atmada cömert, savunmada ise taş gibi sert oldular.
Aralık ayında yaşanan puan kayıpları sonrası Fenerbahçe’nin çizdiği bu tablo, “Mourinho dokunuşu” görmek isteyenler için altın çerçeveye alınması gereken bir sanat eseri gibi. Sırada Anderlecht var; ilk maçta 3-0 mağlup edilen Belçikalıları evinde tutmak gerek. Ama asıl hesap, dört gün sonra, belki de sezonun akıbetini belirleyecek olan Galatasaray deplasmanında kesilecek.
♦♦♦♦♦
Ali Sami Yen’deki derbinin şifreleri belli: Şampiyonluk yolunun asfaltı, o statta yenilmemekten geçiyor.
Fenerbahçe’nin yükselen grafiği ve Galatasaray’ın inişteki hali, sarı-lacivertliler cephesinde iştah kabartıyor olabilir. Ancak Jose Mourinho, futbolu duygusallıktan arınmış bir satranç ustası gibi oynayan bir adam.
Ne kadar havaya girilirse girilsin, Mourinho gibi bir kurt, derbinin kazanılmaktan çok kaybedilmemesi gereken bir savaş olduğunu bilecek kadar tecrübeli.
♦♦♦♦♦
Derbiyi kaybetmek, Fenerbahçe’yi şampiyonluk yarışında mucizelere muhtaç bırakır. Hem puan farkı açılır hem de moral olarak sallanan rakibine adeta can suyu vermiş olur. Ancak bir beraberlik bile, kalan 14 maçlık maratonda ipleri hala elinde tutmak demektir. Galatasaray’ın zorlu fikstürü düşünüldüğünde, Fenerbahçe’ye umut ışığını söndürmez.
Elbette ki galibiyet, ikili averajın ve psikolojik üstünlüğün anahtarı olacaktır. Ama bu oyunun adı, bazen kazanmak kadar kaybetmemeyi de bilmektir. Ve Mourinho, bu oyunu iyi bilen adamlardan biridir.
Kısacası, Fenerbahçe derbide ayaklarını yere basmalı. Fenerbahçe sahaya yüreğiyle çıkmalı ama aklını da evde bırakmamalı. Derbiler, kahramanlık destanı yazma yeri değil; soğukkanlılığını koruyabilenlerin kazandığı bir akıl oyunudur.
♦♦♦♦♦
Kazanmanın yolu, önce kaybetmemeyi öğrenmekten geçiyor. Ali Sami Yen’in çimlerinde, ya şampiyonluğun ayak sesleri yankılanacak ya da bir sezona kara perde inecek.
Fenerbahçe, bir yol ayrımında. O yolun sonu ya şampiyonluk ya da hayal kırıklığı...
Jose Mourinho'nun taşlarını nasıl oynayacağını hep birlikte göreceğiz.
Bakalım, Kanarya hangi tarafa kanat açacak?