Fenerbahçe'nin kaderinin yazılacağı maç
Futbolun sahnesi, sadece topun çimlerde süzüldüğü bir tiyatro değildir; aynı zamanda karakterlerin, kararların ve kaderin dans ettiği bir oyun alanıdır. Ve o sahada, bu kez Fenerbahçe, Adana Demirspor deplasmanında Mourinho’nun aklı ile sahaya dizilen bir satranç taşları misali yer aldı.
Mert Müldür, Djiku ve Levent Mercan üçlüsüyle sahaya çıkmak, kum saatinin dar boğazına sıkışmış bir risk gibiydi. Ancak Adana’nın ligdeki pozisyonu ve kadro kalitesine bakıldığında, Mourinho’nun bu satranç hamlesine “anlayış penceresi” aralamamak da mümkün değil.
Fenerbahçe’nin savunma hattı, İrfan Can Eğribayat’ın bir kurtarışı dışında Adana’nın forvetlerine kalesinin fotoğrafını bile göstermedi. Ancak, ilk 45 dakika, çorak bir ovada su ararcasına tatsız ve tuzsuzdu.
Kanatlar işlevsiz, hücumun beyni olması gereken İrfan Can Kahveci ise topla buluşmayı, çölün yağmuru özlediği kadar özlüyordu. Takımın maestro suflörlüğünden uzak kaldığında, orta saha üçlüsünün kimyası da yerini bir kopukluk senfonisine bırakmıştı.
♦♦♦♦♦
Ve o kopukluk... Edin Dzeko’nun normalde orta sahaya kadar inip paslarla takımını yönlendiren oyununun eksikliği, Fenerbahçe hücumlarını bir ahenk yerine dağınıklığa mahkum etti. Fred, Szymanski ve İrfan Can üçlüsü, birbirlerinden ayrı yaşayan üç yalnız adam gibiydi.
İkinci yarıya geçerken, futbolun gizemli kitabına yeni bir sayfa açıldı. Osayi’nin oyuna girişiyle, Oğuz’un sol kanada taşınması, kanatları yeniden hayata döndürdü. Fenerbahçe’nin baskısı, anbean yükselen bir dalga gibi Adana Demirspor’un sahasına çarptı.
Derken, Yusuf Barasi’nin kontrolsüz hareketi ve kırmızı kartı, Fenerbahçe’nin eline bir sihirli değnek sundu. Fenerbahçe’nin iki golü VAR’ın demir soğuk ekranlarında eridi ama takımın inadı, çelik gibi bir iradeye dönüştü.
♦♦♦♦♦
Sonra sahneye Dusan Tadic çıktı. İşte bu adam, haftalar önce ıslıklarla susturulmuş, taraftarın öfkesine kurban edilmişti.
Ama Tadic, sadece bir futbolcu değil, bir sanatçı, bir filozof. Oyuna girdikten sonra iki dakika içinde yaptığı iki asist, kilitli bir kapıyı açan anahtarın tatlı sesi gibiydi.
Ve şimdi Fenerbahçe taraftarı, bu büyük adamdan içten bir özür dilemeyi borç bilmelidir. Çünkü Tadic’i ıslıklamak, Mona Lisa’nın gülümsemesini sorgulamaya kalkmaktan farksızdı.
♦♦♦♦♦
Galatasaray’ın, puan kaybetme ihtimali olan takımlar arasında gösterilmeyen Hatayspor’a puan kaptırması, Fenerbahçe için sahaya serilmiş bir ziyafet sofrası gibi göründü.
Ancak bu sofrada doyumsuzluk zehirlenmeye yol açar. Transfer eksikliği, sarı-lacivert camianın gözünü kısıyorsa da, gerçekler ortadadır: Stoper, sol bek ve kanat oyuncusu ihtiyacı, bir kuyumcu terazisi gibi hassas ve belirgin.
Kadıköy’ün sarı-lacivert bahçesinde şampiyonluk çiçekleri açacaksa, bu bahçe doğru transferlerle sulanmalı.
♦♦♦♦♦
Sırada Lyon ve Göztepe maçları var. Özellikle Göztepe maçı, Fenerbahçe için şampiyonluğa giden yolda bir mihenk taşı olabilir.
Kadıköy’de oynanacak bu maç, yalnızca bir 90 dakikadan ibaret değil. Bu maç, Fenerbahçe’nin küskün taraftarıyla barış imzalama fırsatıdır.
Eğer bu maçta galip gelirse, Fenerbahçe, Galatasaray deplasmanına kadar kayıpsız bir yürüyüşle gitme şansını yakalayacak.
♦♦♦♦♦
Göztepe deplasmanında başkanı saha ortasında darp edilen Fenerbahçe camiası, bu kırılma anının farkında olmalı.
Ve o gün, 26 Ocak akşamı, Fenerbahçe gerçekten şampiyonluğa inanıyorsa, sadece sahadaki Göztepe’yi değil, kendi içindeki şüphe canavarını da alt etmek zorunda.
Göztepe maçı, şampiyonluk yürüyüşünde "o an"dır.
Bu fırsatı kaçıranlar, Kadıköy’ün efsane rüzgarını tersine çevirmiş olacaklardır.