Türk futbolu bir tek şekilde düzelir

Türk futbolu, dünyanın en gürültülü harabesi... Kimse içinden bir şey inşa etmiyor ama herkes yıkıntının ortasında sesini yükseltiyor. Bütün kavgalar, bütün feveranlar, bütün şovlar bu enkazın ortasında dönüp duruyor.

Futbolumuz, kendini tekrar eden bir trajedinin içinde, aynı aktörlerin her sezon farklı roller üstlendiği bir tiyatro sahnesine dönmüş durumda.

Yeşil sahalar artık yalnızca futbolcuların ter döktüğü bir alan değil; iktidarın gölgesinin düştüğü, liyakatsiz yöneticilerin saltanat sürdüğü, hakemin düdüğünün bile siyasi rüzgarlara göre öttüğü bir arena. Kulüpler, şanlı mazilerinin küllerini üfleyerek yeni bir diriliş arıyor ama nafile...

♦♦♦♦♦

Bir kulüp sahadan çekiliyor, bir diğeri federasyonu tehdit ediyor, bir başkaları mikrofonu alıp, "Bu lig oynanmaz" diyor. Ama ne tuhaftır ki, herkes bu kaosu besliyor, sonra da kaostan şikayet ediyor.

Liyakatsizlik, kulüpleri esir almış durumda. Siyah takım elbiseli, futbolun 'f'sinden anlamayan isimler, kulüp yönetimlerinde cirit atıyor.

Siyasetin uzun kolları, Türk futbolunu dev bir marionet gösterisine çevirdi. Bugün hangi kulübü yönetenin, hangi partiden olduğuna bakmadan kimse tek kelime edemiyor.

♦♦♦♦♦

Eskiden sahadan çekilmek, savaş meydanında beyaz bayrak çekmeye benzerdi; utanç vesilesiydi. Şimdi ise bir protesto silahı oldu. Tabelada istenmeyen bir skor varsa, hakem düdüğünü yanlış yerde çaldıysa ya da bir başkan "biz bunu kabul etmiyoruz" dediyse, takımını soyunma odasına yolluyor.

İşin ironik tarafı, bu çekilmelerin ardından kopan fırtına sahadaki oyunu hiç ilgilendirmiyor. Bir takım hakemleri, diğeri federasyonu, bir başkası da varoluş sancılarını suçluyor. Ama hiç kimse dönüp, "biz nerede yanlış yaptık?" diye sormuyor.

Sahadan çekilmeler, oyunun doğasına ters birer protesto gibi görünse de aslında bozuk düzenin dışa vurumu. Futbol artık 90 dakikalık bir oyun değil; masa başında yazılan senaryonun sahada icra edildiği bir gösteri.

Süper Lig, adeta bir arenaya dönüşmüş durumda, ancak gladyatörler bile bu kadar kirli bir savaşın içinde olmamıştı.

♦♦♦♦♦

Siyasetin gölgesi futbolun üzerine düştüğünde, ne topun rotası doğru olur ne de tabeladaki skor adaletli olur.

Milletvekilleri, belediye başkanları, valiler... Türk futbolu, futbolun içinden gelen yöneticilere değil, makam odalarının kırmızı halılarında yürüyen kifayetsiz muhterislere emanet edilmiş durumda.

Kulüpler yönetici değil, siyasi atanmışlar tarafından yönetiliyor. Sonuç? Borç batağına saplanmış kulüpler, günü kurtarma hesapları, Avrupa’da hayal kırıklıkları, yerelde kısır çekişmeler…

♦♦♦♦♦

Düşünün, Süper Lig’in bitmesine daha 13 hafta var ama küme düşecek dört takımdan üçü şimdiden belli. Daha düdük çalmadan sonuçlar tahmin ediliyor, çünkü bu lig artık rekabet değil, belirlenmiş bir senaryo ile oynanan bir tiyatro. Oyuncular figüran, başroller ise çoktan sahneyi paylaşmış.

Futbolun yegâne gerçeği olan rekabet, takvim yapraklarının arasına sıkışıp kaldı. 16 takım yeterken 19 takımla oynatılan lig, kaliteyi artırmadı, aksine yerle yeksan etti.

Nitelikten çok, nicelikle övünüyoruz. Tribünleri dolmayan, altyapısı olmayan, tesisleri yıllanmış ayakkabı gibi yırtık dökük olan kulüpler, Süper Lig’de tabela takımı oluyor. Ve biz, futbolun kalitesizleşmesini sadece iki büyük kulübe yüklüyoruz.

Anadolu kulüplerinin içi boşaltıldı, borç yüküyle dibe batırıldı, sonra da kendi kendine çırpınması beklendi. Ama ne hikmetse faturalar hep İstanbul’un iki devine kesiliyor.

♦♦♦♦♦

Anadolu takımları yıllardır yanlış yöneticilerin elinde can çekişirken, suçu Fenerbahçe ve Galatasaray’a atarak kendi beceriksizliklerini örtmeye çalışıyorlar.

Ancak asıl suç, yıllardır kendi kulüplerini yöneten, futbolu şantiyeden bozma bir yatırım olarak gören başkanlarda. Asıl gerçek ise, bu kulüpleri liyakatsiz başkanların, siyasetin gölgesinde cirit atan bürokratların yönettiğidir.

Belediyeler, valiler, milletvekilleri kulüp yönetimlerinde rol kapmaya çalışıyor, sonra da bu kulüpler borç içinde debelenince bir köşeye çekilip izliyorlar.

Anadolu kulüplerinin içini boşaltanlar, İstanbul’daki iki dev değil, yönettikleri kulüpleri mirasyedi evlat gibi harcayan vizyonsuzlar. Ligin iki takımlı hale gelmesinin sebebi, İstanbul’un devleri değil, geriye kalanların batışını izleyen futbol baronları.

♦♦♦♦♦

Bir zamanlar Avrupa’da ses getiren Bursaspor, Gaziantepspor, Eskişehirspor gibi kulüpler, göz göre göre mezara gömüldü. Yerlerine ne geldi?

Siyasi güçlerle beslenen, belediye bütçesinden semiren, günü kurtarma politikalarıyla var olan tabela kulüpleri. Şehirlerin gerçek takımları kaybolurken, onların yerine kâğıt üzerinde var olan ama hiçbir ruhu, aidiyeti bulunmayan takımlar konuldu.

Futbolun ruhu yok edildi, tribünlerin heyecanı elinden alındı.

♦♦♦♦♦

Türk futbolu artık hasta. Üstelik bu hastalık öyle antibiyotikle iyileşmez, yatakta dinlenmekle geçmez.

Bu futbolun kökten bir değişime ihtiyacı var. Belki de İngiltere’de olduğu gibi, profesyonel liglere bir süre ara verilmesi gerekiyor. Önce finansal disiplin sağlanmalı, yöneticilik karnesi olmayan kimse kulüp yönetimine girmemeli.

İktidar yanlısı belediye takımları yerine, köklü kulüplerin tekrar dirilmesi için kaynak sağlanmalı. Ama tüm bunlar, ‘büyükler ne der?’ sorusuna kurban edilmemeli.

♦♦♦♦♦

Ama bunu kim yapacak?

Yönetici mi, siyaset mi, taraftar mı? Sorunun kaynağı olanlar, çözümü yaratabilir mi? Soru işte bu kadar karmaşık, cevap ise işte bu kadar imkansız...

Türk futbolu yıllardır kendine bıçak saplayan bir hasta gibi kan kaybediyor. Ne yazık ki, elindeki neşteri tutanlar, hastayı iyileştirmek yerine daha derin kesikler atıyor.

Süper Lig, adaleti olmayan bir sistemde, yalnızca var olanın sürdürüldüğü bir yapıya dönüşmüş durumda. Ve bu düzen, ancak baştan aşağı yıkılıp yeniden inşa edilirse değişebilir.

Ama önce şu sahada oynanan tiyatroyu bir sonlandıralım, sonra gerçekten futbol konuşuruz…

Bu arada, tüm bu rezaletler yaşanmaya devam ederken Spor Bakanı’nı gören var mı?

SON DAKİKA HABERLERİ

Alican Özcan Diğer Yazıları