Yapı yıkıldı, altında Fenerbahçe kaldı!

2003-04 sezonu…

Beşiktaş, 17 haftayı zafer nidalarıyla geride bırakmış, 43 puanla sırtında mağlubiyetin izi bile yok. Arkasında 35 puanla pusuda bir Fenerbahçe.

Aradaki 8 puanlık fark, Boğaz’ın sisi gibi kalın, İnönü’nün rüzgarı gibi sert. Bir önceki yılın 100. yıl coşkusundan gelen ateşle, Beşiktaş, bir metcezir misali üst üste şampiyonluk hayalini dalga dalga büyütmüş.

Oysa ki futbolda bir 10 hafta, tarihe kazınmış zaferleri bile unutturur. Fenerbahçe, zamanın dönen çarklarını elleriyle çevirmiş, 8 puanlık farkı 10 haftada lehine çevirmeyi başarmıştı. Takvim yaprakları 27. haftayı gösterirken, Fenerbahçe 63 puanla liderlik koltuğunda, Beşiktaş ise 57 puanla arkasında.

Ancak futbol, rehavetle tokalaşmayı sevmez. Fenerbahçe, 29. ve 30. haftalarda tökezler. Gözlerin çevrildiği yeni bir figür vardır artık: Trabzonspor. 65 puanla ikinci sıraya yerleşmiş, Fenerbahçe’nin ensesinde.

♦♦♦♦

Ve 31. hafta… Yer: İnönü. En ufak puan kaybı, şampiyonluktan edebilir. Şimdilerde Fenerbahçe’ye “kırılma anlarında kırılır” derler ya, o günler öyle günler değil.

Kadıköy’den İnönü’ye uzanan yol, sarı-lacivert renklerle boyanmış. O Fenerbahçe, İnönü’nün ateşten koridorlarından elini kolunu sallayarak geçer ve kalan üç maçını da kazanarak 8 puan farkı kapatıp şampiyonluğa ulaşır.

Trabzonspor’un son 8 maçını kazanarak yarattığı “nefes daraltan” baskıyı umursamaz bile.

Üstelik o yıllar; Fenerbahçe’nin son 15 sezonda sadece iki şampiyonluğunun olduğu, ezeli rakibinin dört sene üst üste şampiyon olup, UEFA ve Süper Kupa kazanarak Avrupa'yı salladığı dönemler. Anlayacağınız, bugünün "10 yıldır şampiyon olamama baskısı" masalını kulağına damlatır.

Ama o zamanların tribünlerine bir bakın. İnanç gökyüzünde süzülen bir kartal gibi. Şeref tribünü, futbolcudan çok futbol izlerdi. Kadıköy cehennemiyse, tribünlerde boş koltuk nedir bilmezdi.

Hakemler bugün kadar mı “uzaktı” adalete? Belki de, ama hoca hocalığını, yönetici yöneticiliğini yapınca kim durabilirdi ki Fenerbahçe’nin karşısında?

♦♦♦♦

Bugüne dönelim…

14. hafta… Lider Galatasaray 35 puanda, ikinci Fenerbahçe 32 puanda. Kadıköy’den yükselen sesler: “Yapı sallanıyor, vura vura yıkacağız!”

Bu sözlerden iki gün sonra, yine kritik bir deplasman: Beşiktaş. Ama bu kez sahadaki Beşiktaş, ne o eski Beşiktaş ne de rakibindeki inanç eski Fenerbahçe.

Paramparça olmuş bir Beşiktaş’a 1-0 yeniliyor Fenerbahçe. Eğer kazansa, Galatasaray'la puanlar eşitlenmiş olacak, Galatasaray ise ertesi gün Sivas deplasmanında “baskı”nın soğuk nefesini ensesinde hissedecekti.

Ama olmadı. Galatasaray, 10 kişi oynadığı Sivasspor deplasmanında farkı 6 puana çıkardı.

♦♦♦♦

Yaşım 35…

Türk futbolunun tarihinde tek bir sezon hatırlamam ki şaibe, kaos, skandal eksik olsun. 50 yıldır bu ülkenin yalnız futboluna değil, damarlarına işlemiş bir “yapı” var.

Erden Timur’un “Bu yapı bize de zamanında fayda sağladı” sözleri, sadece geçmiş bir itiraf değil, aynı zamanda bir gerçeğin cilalanmış yüzüydü. Ama o, bu gerçeğin içinde yolunu buldu. Gerekeni yaptı. Bu yapının ne olduğunu herkes biliyor ama konuşmak yerine işine bakıyor.

Fenerbahçe ise “yapı” dedi, başka bir şey demedi. Yapıyı sallıyoruz, yapıyı yıkıyoruz nidaları atıyor ama elinde koca bir hiç.

“Yapı sallanıyor” dediklerinde fark 3’tü, şimdi 8. Tribünler birbirine girmiş, futbolcular sahada özgüvenlerini kaybetmiş, teknik direktör futboldan çok sahadışı meselelere kafa yoruyor.

Tüm bunlar olurken, başkanı gören yok. Belki de yapı yıkıldı ama altında kalan Fenerbahçe’nin kendisi oldu. Çünkü yapı sallandığında, sallayanın altında kalması kaçınılmazdır.

Sözün kısası, bu gidişat hayra alamet değil.
Üç vakte kadar, yapı yine sallanır; çarşamba çarşafa dolanır, perşembe zaten perişanlık!

SON DAKİKA HABERLERİ

Alican Özcan Diğer Yazıları