Yedik içtik sanırım doyduk, hesabı kim ödeyecek
Futbolun evrensel sahnesinde, sonuçlarla oyun arasındaki o sinsi terazide Jose Mourinho’nun adı ilk kez duyulduğunda bir cümle çınlamıştı: "Jose oyun hocası değil, sonuç hocası."
İşte Fenerbahçe’nin dümenine geçtiği günden bu yana, bu cümlenin Türkçe mealiyle tartışılmaz bir uyum sergileyen bir hikaye izliyoruz. Ama gelin görün ki, bu hikayenin sonu hep aynı: Karamsar bir sabaha uyanan Fenerbahçe.
Beş ay oldu. Beş ayda tablo şu: Lider Galatasaray’ın beş, belki de sekiz puan gerisinde ve şampiyonluk hayalinden fersah fersah uzak bir Fenerbahçe. Matematikçi olsanız umut verecek bir denklem yazabilirsiniz belki: Oynanmamış 20 maç, alınabilecek 60 puan. Ama bu takımın haline bakınca, o 60 puan sanki gökyüzündeki yıldızlar kadar uzak. Yıldızlara uzanacak bir merdiven yok, bir umut yok.
Fenerbahçe’yi izlemek artık bir tür tiyatro oyunu gibi. Sahne dışında harcanan enerji, sahneye geldiğinde yerini yorgunluktan başka bir şeye bırakmıyor. Tribünlerin sesi boğuk, teknik ekibin fikri kısır, yönetim ise çaresiz bir itirafla oyalanıyor: "Ben başkan oldukça, bu takımı şampiyon yapmayacaklar."
Ali Koç’un bu haklı çıkışında bile ironik bir çığlık gizli: Fenerbahçe’yi şampiyon yapacak bir fikrin kırıntısı dahi yok.
Ve daha kötüsü, bu karanlıkta Fenerbahçe yalnız. Gerçek anlamda "kimsesiz."
Koskoca Fenerbahçe, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar sahipsiz kalmamıştı. Başarıdan bihaber başkanlığının 7. yılına koşan Ali Koç’a karşı bir aday bile çıkamıyorsa, bu kulübün esas trajedisi budur.
Sahadaki fotoğrafa bakınca, Başakşehir galibiyetinden sonra yaptığım yorumu hatırlıyorum.
Dedim ki: "Galatasaray’ın 10 kişiyle Sivasspor deplasmanında oynadığı oyunu bir kefeye, Fenerbahçe’nin 10 kişi kalan Başakşehir’e karşı oynadığı oyunu diğer kefeye koyun. Hangisi ağır basıyor?"
O soruya doğru cevabı veremeyenlerin Başakşehir galibiyetini bahar sanması kadar doğal bir yanılgı olamaz. Ama o bahar yalancı bir bahardı.
Sonrasında Eyüpspor beraberliği geldi. Şimdi bu tablonun üzerine Hande Yener’in bir şarkısından ilham alarak sormak gerek:
"Bu yalancı bahar bir gün bitecek
Yeni aldığın eskiyecek
Yedik içtik, sanırım doyduk
Hesabı kim ödeyecek?"
Bu hesabı kim öder bilinmez. Ama Fenerbahçe’nin bu uzun ve kasvetli gecede kendine uyanacak bir sabah bulması için, sadece sahada değil, yüreklerde de bir devrim gerekiyor.
Çünkü şampiyonluk, yalnızca puan cetvellerinde yazmaz. O, yürekte başlar. Fenerbahçe’nin o yüreği nerede, bilen var mı?