Chat GPT dahi Türkiye’den umutsuz!
Bugün size dünya tarihine geçmiş bir dönemin temel özelliklerini yapay zekâ programı Chat GPT aracılığıyla aktaracağım:
İdeolojik cadı avı: İktidarın yanında olmayan bütün kesimlerin kesin kanıtlar olmadan etiketlenmesi, itibarsızlaştırılması, suçlanması... Özellikle siyasetçilerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, sanatçıların hedef alınması.
Baskıcı yasalar ve kara listeler: Bazı yasalar çıkarılarak birçok kişi hakkında soruşturmalar açılması, “kara listeler” oluşturulması...
Basın ve akademiye baskı: Basını ve akademiyi susturma çabası. İktidar yanlısı olmayanlara sunulan iki seçenek:
- Soruşturma, gözaltı, cezaevi
- Cezalandırılma korkusuyla oto-sansür.
Mahkemelerin Siyasi Kullanımı: Birçok kişinin delilsiz yargılanması, soruşturulması ve hapisle cezalandırılması. Yargı bağımsızlığının ciddi şekilde zarar görmesi...
***
Size “bu dönem hangi dönem?” diye sorsam ne dersiniz?
Görmüş geçirmiş, tarihe meraklı bazılarınız “istibdat dönemi” diyebilirsiniz.
Büyük ihtimalle önemli bir kısmınız “Türkiye ve şu an” dersiniz. Zira yaşadıklarımıza çok benziyor.
- İktidar, kendisinden olmayan kesimleri terör, darbecilik, halkı galeyana getirmek gibi gerekçelerle etiketliyor, itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler hedef alınıyor.
- Dezenformasyon Yasası çıktığından bu yana önüne gelene soruşturma açılıyor. Etki Ajanlığı yasası çıkmadı ama etki ajanlığı suçlaması iddianamelere, soruşturma metinlerine girmeye başladı. Ortalıkta gözaltına alınacakların listeleri dolaşıyor.
- Gün geçmiyor ki yeni bir gazeteci ya da gazeteciler soruşturmaya tabi tutulmasın, gözaltına alınmasın. Zaten Akademi susmuş vaziyette. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin başına gelenler dahi akademinin durumunu özetliyor.
- Yargı muhalefeti yola getirme aracına dönüşmüş vaziyette. Günlerdir muhalefet partilerine yönelik yargı uygulamalarını konuşuyoruz.
***
Türkiye’ye benzetmiş olanlar üzülmesin ama benim ilk bölümde aktardıklarım ABD’de McCarthy döneminde yaşananlardı.
Ne kadar benziyor değil mi?
Yine Chat GPT’ye sordum: “Türkiye’de bugünlerde yaşananlarla McCarthy dönemi arasında yaşananlar arasında hiç mi fark yok?”
Bakın nasıl bir yanıt verdi:
- McCarthy dönemindeki baskılar daha çok komünizm korkusu üzerinden şekillenmişti. Türkiye’de ise terör suçlamaları, darbe girişimi ve siyasi muhalefetle ilişkilendirme gibi farklı dinamikler etkili oluyor.
- ABD’de McCarthy’nin etkisi 1954’te Senato tarafından sona erdirildi ve süreç demokratik mekanizmalar sayesinde dengelendi. Türkiye’de ise mevcut baskıların ne kadar süreceği ve nasıl bir dönüşüm geçireceği belirsiz.
- ABD’de sistemin kuvvetler ayrılığına dayanması, McCarthy sonrası normalleşmeyi sağladı. Türkiye’de ise yürütme organının yargı ve yasama üzerindeki etkisinin artması, sistemin yeniden dengeye kavuşmasını zorlaştırıyor.
***
Yapay zekanın dahi Türkiye için umutsuz olması ne kadar kötü bir durum değil mi?
Menajerlerin, astrologların tutuklandığı, bir dönem dizisi üzerinden darbecilik tartışmasının yaşandığı bir ülkede farklı bir sonucu nasıl bekleyebiliriz ki?
Türkiye’yi yönetenlerin durumun vahametini fark etmesini beklemiyorum.
Zira yaşananların hepsi onların eseri. İktidarda kalmak için her şeyi mübah görüyorlar.
Ancak “siyasetçi” kimlikleriyle iktidarın parçası olan isimlerin artık seslerini yükseltmesi gerektiğine inanıyorum.
Hazır büyük kurultaya gidiyorken AK Parti’nin kendi içinde bir yüzleşme yaşaması gerekmiyor mu?
Partinin kurucu önderlerinin, ideologlarının, halen partinin yönetiminde bulunan kıdemli isimlerin, Çukurambar mekanlarında kendi aralarında dillendirdikleri eleştirileri ülkeyi yönetenlere aktarmalarının zamanı gelmedi mi?
“Biz ne zaman bu kadar yasakçı bir parti olduk” ya da “Biz ne zamandan bu yana yargı eliyle rakiplerimize operasyon çeker, siyaseti dizayn eder olduk” gibi soruları sormak “hukukçu”, “demokrat” gibi sıfatları kendilerine yakıştıran AK Partililerin görevi değil mi?
Sayın Efkan Ala, Sayın Mustafa Elitaş, Sayın Abdullah Güler, Sayın Özlem Zengin, Sayın Abdulhamit Gül, Sayın Hayati Yazıcı, Sayın Yasin Aktay, Sayın Yalçın Akdoğan, Sayın Mustafa Şen...
Sahi siz bu konularda ne düşünüyorsunuz?