Silkelenen demokrasi!
Bir hükümet sistemi düşünün.
O sistemde demokrasinin dört temel unsuru şöyle şekillenir:
- Seçimler: Görünürde düzenli aralıklarla ve çok partili olarak yapılır. Muhalefet partileri ve adayları genellikle seçimlere katılmaktan menedilmez; hatta iktidar, seçim yoluyla meşruiyet tazelediği için bu çok partili ortamı korur. Ancak seçim süreci eşit şartlarda olmaz. İktidar devlet gücünü ve kaynaklarını kendi lehine seferber eder, medya üzerindeki hakimiyetini kullanarak, kamuoyunu yönlendirir ve muhalefete karşı baskılar uygular. Zaman zaman seçimler üzerinde yargı denetimi yapan kurumlar iktidarın lehine kararlar alır.
- Yasama: Parlamentolar, mevcudiyetini korur, ancak iktidar partilerinin ağırlığı varsa yürütme karşısında zayıf kalır. Yürütmenin isteklerini yerine getirmenin ötesine geçemez.
- Yargı: İktidar, mahkemeleri denetimleri altına almak için genellikle yoğun çaba gösterir; yüksek mahkeme yargıçlarını azletmek, yerlerine sadık isimler atamak veya yargıçları kendi yanlarına çekmek yaygın uygulamalardır. Bazı cesur veya tarafsız yargıçlar, tüm baskılara rağmen iktidarın yasa ve anayasa dışı adımlarını engelleyen kararlar alabilir. Ancak bu yargıçlar, yer değişikliği, görev değişikliği, soruşturma gibi yaptırımlarla karşılaşabilirler.
- Medya: Medya özgürlüğü hem iktidarın propagandasını yaptığı hem de muhalefetin sesini duyurmaya çalıştığı kritik bir mücadele alanıdır. Bağımsız medya kuruluşları yasal olarak faaliyet gösterebilir ve bazen oldukça etkili olabilir. İktidar, her ne kadar gazetecileri sık sık tehdit edip dönem dönem saldırılara maruz bıraksa da tam bir bilgi tekeli kuramaz; hatta bazı ünlü gazeteciler ve medya patronları bizzat muhalefet figürleri haline gelir. Bağımsız medya organları, hükümet yolsuzluklarının araştırılması ve ortaya çıkarılmasında bir denetçi işlevi görür. Özellikle yolsuzluk skandalları, insan hakları ihlalleri veya iktidarın gizlemeye çalıştığı bilgileri açığa çıkararak muhalefetin elini güçlendirebilirler. Buna karşılık, rekabetçi otoriter liderler de medyayı baskı altına almak için daha sofistike sansür yöntemleri uygular: Basına verilen reklamların seçici dağıtımı, medya sahiplerinin vergi borçlarının veya lisanslarının kullanılması, eleştirel yayıncıların uydu erişimini engelleme veya aleyhlerine iftira/dava kampanyaları yürütme gibi taktikler sıkça görülür.
***
Okuyunca Türkiye’yi özetlemeye çalıştığımı düşündünüz değil mi?
Hayır, öyle yapmadım.
Okuduğunuz satırlar, Steven Levitsky ile Lucan A. Way’in yazdığı, özellikle de doğu bloku dağıldıktan sonra ortaya çıkan yeni cumhuriyetlerin hükümet sistemlerini mercek altına aldığı kitaptan çıkardığım özetten ibaretti.
Kitabın adı “Rekabetçi Otoriterlik: Hibrid Rejimler”
Levitsky ve Way kitaba konu yaptıkları hükümet sistemini şöyle özetliyor:
“Resmi demokratik kurumların mevcut olup iktidara gelmenin temel meşru aracı olarak kabul edildiği, ancak iktidarın devlet gücünü kötüye kullanarak rakiplerine karşı önemli avantaj sağladığı bir sistem.”
***
Ekrem İmamoğlu’yla birlikte yüzden fazla insanın gözaltına alınmasının ardından birçok vatandaş sosyal medyada “bu ülkede artık seçim de yapılmaz” gibi umutsuz, olumsuz mesajlar paylaştı. Yaratılan korku iklimi ve yargının bu şekilde kullanılması bu umutsuzluğu besleyebilir ama Levitsky ile Way inceledikleri 37 ülkede yaşanan gelişmelerle ilgili şu notu da düşmüş:
“Bu koşullar altında dahi seçimler otoriter iktidarlar için tamamen risksiz değildir. Muhalefet, tüm engellere rağmen seçim kampanyalarını ciddiyetle yürütür ve toplumdan belli bir destek toplamayı başarır. Tarihte muhalefetin seçim yoluyla otoriter iktidarları yenilgiye uğrattığı örnekler de vardır: Örneğin 1990’larda Zambiya, Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan ve Meksika gibi benzer ülkelerde muhalefet seçim galibiyetiyle iktidar değişimini sağlayabilmiştir. Bu durum, rekabetçi otoriter rejimlerde seçimlerin hala önemli bir mücadele alanı olduğunu gösterir.”
***
İktidar o kadar çok gözü karartmış ki sürecin sonunda İmamoğlu tutuklanabilir.
İBB’ye kayyum atanabilir.
İBB Meclisi devre dışı bırakılabilir.
Gazeteciler, parti genel başkanları tutuklanabilir.
Yargı ve devlet gücüyle daha fazla baskı yapılıp, daha fazla gözdağı verilebilir.
Demokrasi ve özgürlükler silkelenebilir.
Ancak şuna dikkat çekmek isterim:
Anayasamıza göre “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Ve bu ülkenin bağımsızlık marşı “Korkma” sözcüğüyle başlar.
Hiçbir zaman unutmayın:
Adalet ve özgürlükler de su gibidir.
Her zaman yolunu bulur, akar, akar, engelleri her zaman aşar.