Sudan yazılar
Geçen gün bildik biri bana çattı.
Dedi ki: “İlk günleri o kadar kötü yazmıyordun, son günlerde boş veriyorsun gibi. Yazıların çok sudan. Böyle sudan yazı yazmak kadar kolay iş olmaz. Sana işin kolayına başvurmayı yakıştıramıyorum doğrusu…”.
Dediklerinin yarısı doğru, yarısı yanlıştı.
Son günlerde doğrudan doğruya sudan nesneler yazdığım doğruydu.
Yanlış olan yarıya gelince: sudan yazı yazmanın kolay olduğu iddiası...
Yaptığım denemelere dayanarak söylüyorum ki, bir yazıcı için sudan yazı yazmak kadar güç iş yoktur. Yazı denilen nesne, eninde sonunda, duyguları, düşünceleri çizgileştirmek, söylemek gerekir.
Ne kadar değersiz ne kadar değmez de olsa, bir düşünceyi, bir duyguyu söylemek, önceden olan bir nesneyi, elle tutulur, gözle görülür bir anlatım biçimine sokmaktır.
Söylenecek, anlatılacak duyulacak bir düşünce, bir duygu olduktan sonra bunun yazılması, yazıcının ustalığına göre bir vakit işinden başka bir nesne değildir.
Gelelim sudan yazı yazmaya... Sudan yazı yazmak, bir boşluğu biçimlendirmek, bir yokluğu kelimeler, sözlerle bir kâğıt üstünde var kılmaktır.
Görüyorsunuz ya, sudan yazı yazmak, yoktan var etmek gibi bir nesne olduğundan, sudan yazı yazan adam Tanrıya benzer.
Alay, malay kendimi zorlaya zorlaya bir sudan yazı daha yazdım işte…
BÜYÜK USTA YAZDI
Az önce okuduğunuz makaleyi 23 Ocak 1935’te Orhan Selim yazdı, Akşam Gazetesi’nde yayımlandı…
Kim bu Orhan Selim?..
O dönemde kendi adıyla yazı yazdırılmayan Nazım Hikmet…
Peki, Nazım’ın bu yazısını yayımlamak nereden aklıma geldi?..
Büyük Usta’ya yapılan eleştirinin hani neredeyse birebir aynısı, bana yapılıyor da ondan…
Eleştiri amaçlı olsa da özünde, “yüzde yüz suçlama” olan bu cümlelere şu cevabı veriyorum:
“Yiğitsin der candan ederler, cömertsin der maldan ederler…”.
YAYGARA YAPMADIM
Son 5 yılda “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla yapılan şikâyetler üzerine otuzdan fazla dosyadan yargılandım…
Kimileri gibi bu yargılanmalar konusunda yaygara yapmadım…
Her girdiğim duruşmada savcı ve yargıçtan lehimde ya da aleyhimde hemen karar verilmesini talep ettim… Gerekçem, sunacağım herhangi bir delil ve duruşmalara gidip gelecek kadar çok vaktimin olmadığıydı…
Aynı dosyadan ikinci duruşmanın yapıldığını hatırlamıyorum…
Her dosya tek celsede bitti… Sadece ikisinden (Biri, 1 yıl 20 gün, diğeri 6 ay) hapis cezası aldım…
İkisi de halen istinafta…
SUÇUM NEYDİ
Bu 5 yıllık süreçte hem iktidarın hem muhalefetin gözünde “makbul olmayan yazar” olarak tanındım…
AKP’li milletvekili ve yazarlardan daha çok, CHP’li siyasetçi ve yazarlardan tepki çektim…
“Sebep neydi?” diye sorarsanız…
Anlayabildiğim ya da onların anlatmaya çalıştığı kadarıyla:
1999 – 2002 yılları arasında, DYP Genel Başkanı Prof. Dr. Tansu Çiller’in (Muhalefet partisi lideriydi) danışmanı olmaktı…