Diplomaside dil sıkıntısı nelere kadir
Foreign Affairs dergisinin podcast serisi için Fiona Hill ile röportaj yapmışlar. Herkese tavsiye ederim, çok ufuk açan bir röportaj.
Hill çok enteresan birisi. İngiliz asıllı, babası kömür madeni işçisi. Çok yoksul bir çocukluk geçiriyor. Çalışarak büyüyor. Hayatı İskoçya’da bir üniversitede Rus dili edebiyatı okumaya başlayınca değişiyor. 1987 yılında Sovyetler Birliği’ne değişim öğrencisi olarak gidiyor. İskoçya sonrası Harvard’a başvuruyor falan filan.
Sonrası hep kritik görevlerde… Hem Bush hem Obama hem de Trump yönetimlerinde çeşitli görevlerde çalışıyor.
***
Fiona Hill ilk Trump dönemine ilişkin çok önemli bir detayı anlattı.
Trump-Putin görüşmelerinde, Trump İngilizce, Putin Rusça konuşuyor ve konuşmaları resmi tercümanlar çeviriyor. Hill, Putin’in Rusça kelimeleri çok özenli seçtiğini, çoğu zaman ironi yaptığını ancak resmi tercümanların ironiyi çoğu zaman kaçırdığını, çeviriyi dümdüz yaptığını, dolayısıyla aslında Trump’ın çoğu zaman Putin’i tam olarak anlamadığını söylüyor.
Fiona Hill, “Putin çoğu zaman Trump’la dalga geçiyordu ancak Trump bunu anlamıyordu. Putin dalga geçerken Trump Putin’in kendisini övdüğünü sanıyordu” diye anlatıyor. Trump’ın bir eksiği de görüşmeden sonra hazırlanan görüşmeye ait dosyayı okumaması. Okusa belki bazı detayları görecek ama onu da yapmadığı için Putin’i ile ilgili muhtemelen pek de gerçekçi olmayan bir algıya sahip.
***
Hayır, buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngilizce bilmemesine, bu nedenle de dış politikada Türkiye’nin bir oraya bir buraya savrulmasına bağlamayacağım. Bu sefer konuya tersten bakacağım.
Malum bu aralar Türkiye Avrupa’da tekrar popüler. ABD’nin Avrupa’nın güvenliği konusunda daha isteksiz davranması, müttefiklik konusunda tercihini Rusya’dan yana kullanması Avrupa’yı yeni bir yol arayışına itti. Polonya Başbakanı Türkiye’yi ziyaret etti. Erdoğan, AB liderler zirvesine davet ediliyor vesaire…
Türkçeyi ekseriyetle bilmedikleri, uzun yıllardır da önemsemedikleri için takip etmediklerini görerek Avrupa’nın ne Erdoğan’ı ne de Türkiye’yi anlamadığını görüyorum. Erdoğan, “Stratejik hedefimiz AB üyeliği” demeye başladı. Başından beri Türkiye “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” diyor, Bakanlar inşaat sektörünü canlandırmak için Ukrayna’ya gidiyor. Avrupa ise bu sinyallerin hepsini yanlış anlıyor.
Erdoğan’ın “Stratejik hedefimiz AB” demesi Türkiye’nin bir politika değişikliğine gideceği anlamına gelmiyor. Eskiden iktidar Türkiye’de sistemsel sorunlar olduğunu kabul eder, reform arayışına girerdi. Şimdi ise Erdoğan Avrupa’ya “Bizim çerçevemiz, siyasetimiz bu… Hiçbir şeyi değiştirmeye niyetim de yok. Alacaksanız böyle alın. Nasılsa bize muhtaçsınız… Değişecekseniz siz değişin” diyor. Avrupa’nın bunu anladığından hiç emin değilim.
***
Türkiye, “Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” diyor ama, siyaseten Putin-Trump çizgisine yakın duruyor. Devlet-vatandaş ilişkisine bakışı, siyaseti kavrayışı Avrupa gibi değil, Rusya gibi. Avrupa ile ABD’nin yol ayrımının keskinleşmesi durumunda tercihini Avrupa’dan yana kullanabileceğini sanmak en hafifinden saflık.
İş İngilizce bilmeyle bitmiyor, Avrupa ciddi bir askeri ve siyasi aktör olmak istiyorsa, dünyayı ve komşularını da artık ciddiye almak zorunda.