Güç zehirlenmesi mi?

Son birkaç hafta içerisinde, gözaltına alınan gazeteciler, siyasilere yönelik girişimler, belediyelere operasyonlar ve tehdit dilinin her cephede dehşetli yankıları oldu.

Bunun mantığını açıklayabilen ve doğru kararlar olduğunu dile getirebilen tek bir siyasetçi yok, trolleri saymıyoruz. AKP iktidarında yıllara yayılan antidemokratik uygulamalar az değil. Ancak sanki kapak açılmış gibi hukuki alt yapıdan yoksun, çifte standartlı, tamamıyla siyasi görünen operasyonlar parti içinde de anlamlandırılamıyor.

Muhalefetin bu konudaki görüşleri zaten kamuoyuna açık olarak görülüyor. AKP’lilerin şaşırtıcı hızla yaşanan bu antidemokratik gelişmeleri nasıl değerlendirdiğine bakmak lazım.

Yaşananları, komplo teorileriyle değerlendirenler de var, güç zehirlenmesine bağlayanlar da. Sessiz kalan kitle ise ya içten içe onaylıyor ya da cumhurbaşkanına göre pozisyon almayı tercih ediyor.

VURA VURA GETİRECEKLER ADAMI…

* “Vura vura getirecekler adamı…” diyerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılanları işaret edenlere göre, AKP geçmişte kendisine yapılanların aynısını rakiplerine yapmaya başladı. Bu benzerlik, aklı selim olanları korkutuyor.

“O dönemin iktidarı, yaptıklarının yanlış olduğunu, yeni mağduriyetler yaratarak, kitleleri ‘bu kadarı da yapılmaz ki?’ noktasına getirdiğini nasıl görmediyse, bizimkiler de görmüyor. Üstelik bu kararlar alınırken, Cumhurbaşkanı da sürece dahil ediliyor. Ortaya konulan gerekçeler her neyse ikna oluyor. Bu bir tuzak. Partide istişare kalktığı günden beri aynı hatalara düşülüyor…” diyenler var.

‘GÜÇ ZEHİRLENMESİ’ DİYENLER

*Farklı düşünenler ise; “Yapılan korkunun tahkim edilmesi. Sadece muhalefete değil, kendi cenahına da korku salıyor. Bu gücü tahkim etme yöntemi. Parti içerisinde bir kişi de ‘bu yapılanlar yanlış diyemiyor” Amaçta bu zaten. Yaratılan bu ortam yanlışları gören muhafazakar mahalleyi de susturmaya yönelik. Buna güç zehirlenmesi demek daha doğru olur. İktidardan gitmemek için yapılan oyunlar. Kendi ayağımıza sıkıyoruz, kimseyi suçlayamayız…” şeklinde yorum yapabiliyor.

DUYGUSUZ- HİSSİZ OLANLAR

*Bir grup ise yaşananları başka bir ülkede, başkalarının başına geliyormuş gibi izliyor. Bu konularda yorum yapmaktan kaçınıyor. Olumlu ya da olumsuz görüş belirtmeyi tercih etmiyor. Otomatiğe bağlanmış gibi, grup toplantılarında coşkulu alkışlarla görünür oluyor. TBMM Genel Kurul çalışmalarında doğru-yanlış analizi yapmadan gerekirse muhalefetin üzerine yürüyor. Cumhurbaşkanın bulunduğu karelere girerek, kongre öncesinde ‘tercih edilen, işini yürüten’ olmaya çalışılıyor.

BU ÜÇ GRUBUN GELECEĞİ

Partide üç tip siyasetçi var… “Bize tuzak kuruluyor, yanlış işler yapıyoruz…” kaygısı taşıyan birinci grup, hala bir şeyleri değiştirebileceklerini düşünerek, kapalı kapılar ardında çaba sarf ediyor. Bunların etkin alanları halen var ama sayıları az.

“Yanlış okuyorsunuz, kimsenin bize tuzak kurduğu filan yok. Bu güç zehirlenmesi. Gittikçe demokrasiden uzaklaşan bir partiye dönüştük…” diyenlerin, zaten partide etkisi yok. Bunlar yapılan yanlışları söyledikleri için dışlananlardan oluşuyor.

Yorumsuz kalıp, cumhurbaşkanının karesine girmeye çalışanlar ise son dönemlerde partide varlık gösterenler. Parti, her kongrede bu tip siyasilerden yeni bir vitrin oluşturup yoluna devam ediyor. Sorgusuz sualsiz biat edenler yönetime seçiliyor.

Her kongrede ‘değişim zamanı, yeni nesiller geliyor’ anonsunun arkasında yatan genellikle bu oluyor.

Hikaye, ‘artık etkisi olmayan eskiler, yanlışları görüp ses çıkarmayan mevcutlar ve onların yerini doldurmayı bekleyen hazır askerler’ şeklinde sürüp gidiyor…

SON DAKİKA HABERLERİ

Nuray Babacan Diğer Yazıları