Yendi, bitti, kül oldu…

İlk AKP hükümetinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, “Babalar gibi satarım” sözleriyle başlayan özelleştirme tufanının üzerinden tam 22 yıl geçti.Unakıtan’ın TEKEL’in satışı sırasında sarf ettiği o sözlerden bu yana memlekette ne varsa sattılar.

AKP iktidarları döneminde yaklaşık 64 milyar dolarlık, yani bugünün kurlarıyla yaklaşık 2.3 trilyon liralık özelleştirme gerçekleştirildi. Cumhuriyet döneminin simgesi haline gelen fabrikaları, arazileri birer ikişer elden çıkardılar.

YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ

İhaleye katılan firmalar, hep iktidara yakınlığı ile bilinen şirketlerdi. İhalelerin hemen hepsinin şeffaflığı tartışmalıydı. Satılan fabrikaların büyük bir bölümü bir süre sonra üretimden çekildi. O fabrikalarda çalışanların önemli bir bölümü işten çıkarıldı.

Bugüne kadar yapılan ihalelerin hiçbirinde çalışanların haklarını koruyacak, üretimin devamını garanti altına alacak düzenlemelere gitmediler. Yaşanan tüm özelleştirme girişimleri adeta Yağma Hasan’ın böreğine döndü…

EZBERLENMİŞ YALANLAR

“Özelleştirme nedir” diye sorduğunuzda, kamunun sırtında bir yük haline gelen hantal, verimsiz kurumların elden çıkarılması ve rekabet edebilir hale getirilmesi diyorlar.

Oysa bunlar ezberlenmiş yalanlardan başka bir şey değil.

Özelleştirme dediğin şey, on yıllarca bizim vergilerimizle inşa edilen tüm değerlerin birer ikişer yok pahasına elden çıkarılmasıydı. Kamu kaynaklarının iktidara yakın şirketlere devredilmesiydi. Servet transferiydi. Milletin mallarının yağmalanmasıydı…

KAYNAKLAR NE OLDU?

Fabrikalar yok pahasına iktidara yakın çevrelere peşkeş çekilirken, bu özelleştirmelerden elde edilen o kaynaklara ne oldu? İşte onu bilen yok… Satılan kamu kurumlarından elde edilen ne yatırım için kullanıldı, ne de vatandaşa daha iyi hizmet vermek için değerlendirildi. Açıkçası, 64 milyar dolarlık özelleştirmelerden elde ettikleri o kaynağı, ne yaptıklarını hiç açıklamadılar.

Peki, özelleştirme ihalelerine girip o fabrikaları, o tesisleri alanlar ne yaptı?

Satılan fabrikaların önemli bir bölümü kapandı. Zaten ihaleleri alanların da önceliği üretimi korumak değildi. Onlar, fabrikaların, tesislerin ve arazilerin peşindeydiler. Araziler imara açıldı. Arkalarında binlerce mağdur bırakarak fabrikalar birer ikişer kapatıldı.

Peki, tüm bu özelleştirmelerden sonra devlet üretimden çekildi mi? Bürokrasi sona erdi mi? Dinamik, üretken Türkiye mi kuruldu?

Hayır, olan sadece kamu kaynaklarının, birilerinin servetine servet katmak için devredilmesiydi.

ÇAYIRHAN MADENCİLERİ

Şimdi Çayırhan Termik Santrali ve Maden Sahası ihalesini 20 milyar liralık teklifle Akçadağ Madencilik kazandı. Oysa ihaleye çıkarılan varlıkların toplam değeri 164 milyar lira olarak hesaplanıyor.

Çayırhan ihalesinden sonra ne olacak söyleyeyim… Günlerdir satışa karşı çıkan işçiler ve aileleri özelleştirmenin ilk kurbanları olacak. İhaleyi kazanan firma termik santrali ve madeni işletmeye devam etse bile işçiler sosyal haklarının önemli bir bölümünü yitirecek. Belki de “verimlilik” adı altında işten çıkarma furyası başlayacak.

Peki, Çayırhan’ın gerçek sahibi bu millet değil miydi? Orası bu milletin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerle kurulmadı mı? O milletin bir parçası da Çayırhan madencileri değil mi?

Özelleştirme hikayelerinin hemen hepsi bir çocuk tekerlemesindeki gibi oldu:

İhale ne oldu? Yandaşa gitti. Fabrika nerede? Satıldı. Çalışanlar ne oldu? Atıldı. Kamu kaynakları nerede? Yendi, bitti, kül oldu…

SON DAKİKA HABERLERİ

Recep Genel Diğer Yazıları