142 yıl geçti

Londra/Soho 28 Dean Street adresindeki kiralık evde koltuk üzerinde vefat etti Karl Marks

Üç gün sonra Highgate Mezarlığına defnedildi; on beş ay önce ölen eşi Jenny’nin gömüldüğü mezar üzerine…

Cenazede konuşan F. Engels, “Adı asırlar boyunca yaşayacak, eseri de öyle” dedi…

Marks sürgün yeri Londra’da, uzun yıllardır üzerinde çalıştığı “Das Kapital” kitabını 1867’de çıkardı ve devamında yayınlanacak iki cilde yoğunlaştı...

Hayatı sabah saat dokuzdan akşam yedide kapanana kadar kütüphanede geçti. Ardından evde gece yarısına kadar birini söndürmeden diğerini yaktığı sigara eşliğinde çalışmasını sürdürdü...

Karaciğer hastasıydı; çıbanları (fronküloz) ve göz iltihabı sebebiyle çalışmalarını yarıda bırakıyordu. Son günlerinde zatürreydi…

Yoğun geçim sıkıntısı içindeydi, Engels’in gönderdiği parayla idare etti aile…

Mezarı başında Engels sözlerini şöyle sürdürdü:

“Marks, zamanının en çok nefret edilen ve en çok iftira atılan adamıydı. Hem mutlakiyetçi hem de cumhuriyetçi hükümetler onu topraklarından sürdüler. Muhafazakâr veya ultra-demokrat olsun, burjuvalar ona iftiralar atmak için birbirleriyle yarıştı. Tüm bunları sanki örümcek ağıymış gibi kenara itti, görmezden geldi ve yalnızca aşırı zorunluluk onu zorladığında yanıtladı…”

Dünyada en çok ziyaret edilen Marks’ın mezarı, öte yandan yıllar içinde en çok saldırıya uğrayan da oldu...

Babasına doğum günü hediyesi

Karl Marks” adını bilmeyen yok sanırım…

Eserleri okunuyor mu? 50 ciltlik eserin tamamını okumak güç. Hâlâ da ekleme yapılıyor; “Londra Mektupları” gibi eserleri bulunup basılıyor.

Geçen ay bilmediğim kitabına denk geldim: “Scorpion ve Felix.”

Marks, hukuk ve felsefe okumak üzere gittiği Berlin Üniversitesi’nde on dokuz yaşında, 1837’de kaleme aldı. O yılın 15 Nisan’ın da babasına verdiği doğum günü hediyesiydi. Hediyenin kitap olması tesadüf değildi; babası oğlunun edebi becerilerini geliştirmesi için teşvik ediyordu.

Marks’ın eğlence olsun diye yazdığı mizahi kitaptı bu…

Peki Marks eğlenceli biri miydi?

Yirmi dört yaşında şunu yazdı:

- “Ben eğlenceliyim, ama yasa bana ciddi yazmamı emrediyor. (...) Gülünç olanı, gülünç olarak ele aldığımda ciddiye almış olurum ve aklın en ciddi utanmazlığı, utanmazlık karşısında mütevazı olmaktır. Ciddi ve mütevazı! Ne kadar değişken, izafi kavramlar! Ciddiyet nerede biter, şaklabanlık nerede başlar?”

Marks’ın, hocası Hegel felsefesi ile ironik polemiğe girdiği ilk edebi kitabını beğendi mi?

Babasına yedi ay sonra 10 Kasım’da yazdığı mektubunda özeleştiri yaptı:

- “Zorlama bir mizah!”

Mizaha karşı değildi, ciddi olmanın farklı bir yoluydu. Ama yazdığını beğenmemişti!

Bu sebeple Marks kitabını, hiçbir zaman tamamlamadı, bir köşede unuttu! Bazı bölümleri günümüze ulaştı…

Şunu eklememek haksızlık olur; Marks’ın başta “Das Kapital” olmak üzere teorik satırlarındaki edebiyat etkisi göz ardı edilemez…

Marks’tan Orhan Pamuk’a

Marks’ın üniversite öğrencisiyken yazdığı “Scorpion ve Felix” eserinde kimden etkilendiği biliniyor:

18’inci yüzyılda yaşamış İrlandalı romancı (ve din adamı) Laurence Sterne’in “Tristram Shandy/Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri ile Duygusal Bir Yolculuk” kitabından…

Batı edebiyatının hâlâ okuduğu ve hâlâ “edepsiz” bulup ağır hakaretler ettiği bu komik eserin genç Marks’ı etkilememesi söz konusu olamazdı.

Bu “tuhaf” kitap dilimize rahmetli Nuran Yavuz tarafından 1999’da çevrildi. Ön sözünü Orhan Pamuk yazdı. Neden Sterne’in kitabına ön söz yazdı? Yazdıklarını okuyunca Orhan Pamuk’un o dönem hakkındaki eleştirilere Sterne üzerinden yanıt verdiği anlaşılıyor! Mesela:

- “Londra’da yayımlayıp geniş sayıda okura ulaşması modernliğe yeni yeni geçmekte olan bir toplumda öfke ve hasetle karşılanacaktı. Sterne’in şakacılığı ve oyunculuğundan nasibini almamış ve her toplumda her zaman fazla fazla bulunur öfkeli kıskançlar hemen saldırmışlar ona: (...) Romanı anlaşılmıyor, kutsal kavramlarla gırgır geçiyor diye, grameri bozuk, cümleleri kesik kesik ve anlamı bilinmeyen uydurma kelimeler kullanıyor diye de…”

- “Tristram Shandy gibi ilk bakışta okunması ancak anlayanın anlayacağı kitaplar ise hayat ve yazı konusundaki temel görüşlerimize karşı çıkarlar. ‘Hiçbir şey anlaşılmıyor, yarısında bıraktım’ denir. En zeki okurla en kuş beyinli okur bu tepkide birleşir…”

- “Sterne, Türkiye’de, şakadan anlamaz dinciler, gelenekçiler ve milliyetçilerle, şakadan anlamaz ‘aydınlanmacıların’ neşesini kaçırdığı ülkemizde, kendisinden etkilenecek yazarların ve Tristram Shandy’den zevk alacak zeki okurların olduğunu işitmekten memnun olurdu...”

19 yaşındaki Marks’tan nerelere geldik; olgunluk sınavına!

Hangi yazarın-düşünürün ölümlü, hangisinin ölümsüz olduğunu tayin eden tarihe bıraktıklarıdır…

SON DAKİKA HABERLERİ

Soner Yalçın Diğer Yazıları