Dünyada yeni orta çağ!
Almanya’da dün seçim vardı…
Avrupa’nın anlı şanlı lideri ülkenin sosyal demokrat partisi SPD’nin lideri Başbakan Olaf Sholz, bu seçimlerde koltuğundan inecek gibi görünüyor. Partisi ise bırakın birinci parti olmayı, anketler tarafından en fazla üçüncülüğe layık görünüyor!
Anket sonuçları, ana muhalefetteki Hristiyan Birlik partilerini (CDU/CSU) birinci olarak ilan etti bile! Bu durumda birliğin lideri Friedrich Merz, başbakanlık koltuğunun en şanslı adayı gibi görünüyor…
-Acaba öyle mi? Hristiyan Birlik partilerinin anketlerdeki oy oranı yüzde 28-32 olarak ölçüldü. Bu oran birinci parti olmaya yetiyor ancak hükümet kurmaya yetmiyor!
Burada da ortaya aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) çıkıyor. Oy oranı da 20-21 olarak yansıyor anketlere! Kısacası Mertz, başbakan olmak için AfD Başkanı Alice Weldel ile ortak hükümet kurması gerekiyor…
AfD, yalnızca aşırı sağcı değil, aşırı ırkçı bir parti! Sol cenahın dergilerinde ya da duvarlarda “Nazi-Hitler” çizgileriyle tanımlanıyor! Kısacası daha aradan yüz yıl bile geçmeden “Almanya aynı kapana mı sıkışıyor?” soruları epey revaçta Avrupa’da… Eğer sonuç bu şekilde tecelli ederse, Avrupa’nın epey ülkesinde faşizmin iktidara gelmesi korkusu büyük tedirginlik yaratıyor! Tabii bunun değişik bir tanımlaması da var:
-Yeni orta çağ!
Uzun yıllar önce tam da bu konuda yazdığım bir yazıyı anımsadım. Bugünü olanca çıplaklığı ile anlatıyordu. Onu paylaşmak istiyorum sizlerle…
Sefil insanlık!
Fransa utanıyor!
Çok değil, yalnızca 60 küsur yıl önce Alman Nazilerinin tecavüzünü en ağır şekilde yaşayan Fransızlar, bir faşiste oy vermenin derin şokuyla ve de üzerinde “utanıyorum” yazılı tişörtlerle sokağa dökülüyor...
-Fransa ile birlikte ben de utanıyorum!
Tıpkı, faşist Jörg Haider’i yüzde 27 oy oranıyla iktidara getiren Avusturya ile birlikte utandığım gibi...
Tıpkı, Batı dışındaki dünyayı “fethedilmesi, Batılılaştırılması gereken köleler” olarak gören, Kuzeyli faşist Umberto Bossi ve Mussolini yandaşlarının desteğini alan Silvio Berlusconi’ye iktidarı altın tepsi içinde sunan İtalya için utandığım gibi... (Değişen bir şey yok İtalya’da yine ve bu kez bir kadın faşist lider iktidarda!)
Tıpkı, kendi geçmişini unutup, Arap göçmene duyduğu nefret nedeniyle bir ırkçıya oy veren Yahudi azınlık adına utandığım gibi...
Tıpkı, “Hitler haklıymış”, “Revivo defol” yazılı pankart taşıyan türbanlı zavallı için utandığım gibi.
-Zavallı insanlık!
Göz göre göre intihar eden insanlık...
Kendi kuyusunu kazan insanlık...
Geçmişte yaşadığı, 60 milyon kere öldüğü, geleceğini, çocuklarını, kavrulmuş derisini bile gömdüğü cehennemi kendi elleriyle davet eden insanlık...
-Kör ve sefil insanlık!
Ama gerçek bu!.. Dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD’den uygarlığın beşiği Avrupa’ya, diktatörlükler altında ezilen, dinci rejimlerin kıskacında bunalan ülkelere kadar her yerde halkların ortak özelliği bu:
-Tutucu, korkak, unutkan ve doğal olarak duyarsız!
Geçmişini unutan insanlık!
Tarih, en ağır baskılara, işkencelere, insan onuruna aykırı rejimlere hep bir avuç insanın başkaldırdığını, toplumların o insanların açtığı yolda ilerlediğini ama en büyük ihanetleri de yine uğruna ölümü göze aldıkları kendi toplumlarından gördüklerini yazar!
En büyük acıları yaşamış toplumların tarihi hep aynı acıların belirli aralıklarla yinelendiğini, insanların kendi geçmişlerinden bile ders almadığını anlatır!..
Öyle olmasaydı, topraklarını işgal eden Nazilere karşı destansı bir savaş veren Fransız direnişçilerinin torunları 60 yıl sonra Nazi artığı bir ırkçıya oy verirler miydi?
Öyle olmasaydı, 2. Dünya Savaşı’nın ortak utancını paylaşan Avusturya ve İtalya’da faşist kafalara iktidar yolu açılabilir miydi?
Öyle olmasaydı, İsviçre’de, Norveç’te, Danimarka’da yabancı düşmanı kafatasçılar oy oranlarını böylesine artırabilir miydi?
İnsanlığın bu unutkanlığı, korkaklığı, tutuculuğu ve duyarsızlığı gerçek olmasaydı, ABD kan ve ateş pahasına yeni bir “küresel imparatorluğu” böylesine açık seçik dünyaya dayatabilir miydi?!..
-Acı, dehşet verici ama maalesef gerçek bu!
En çarpıcı örnek ise Yahudiler... Musevi asıllı Fransız yazar Marek Halter seçimlerden hemen sonra açıklamıştı:
-Arap göçmenlerin eylemlerinden korkan Yahudiler, oylarını güvenlikten en çok söz eden ırkçı lider Le Pen’e vermişlerdi!
Yahudiler, bir başka azınlığın saldırı olasılığına karşı, ırkını fırınlarda yakıp sabun haline getiren, gaz odalarında çoluk çocuk katleden faşizmin bugünkü temsilcisine oy veriyor...
-Burası sözün bittiği yer!