İhanet yasaları!

Onlara kısaca “İkiz sözleşmeler” diyorlardı…

Uzun yıllar önce Türkiye’nin sırtına saplanmış iki adet hançerdi… 1966 yılında kabul edilmiş, 1976 ve 1977’de yürürlüğe girmiş, 2000 yılı Ağustos ayında ise hukuk sistemimize dahil olmuştu… Kopenhag kriterleri çerçevesinde hazırlanan 6. uyum paketinin bir parçası olarak TBMM’de sessiz sedasız onaylanan sözleşmelerin açılımı şöyleydi:

-Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi.

-Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi.

Her iki sözleşmenin birinci maddesine bakalım:

-Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler…

Her iki sözleşmede yer alan şu maddeye de göz atalım:

-Bu sözleşmeye taraf devletler, bu sözleşmede beyan edilen hakların ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum gibi her hangi bir statüye göre ayrımcılık yapılmaksızın kullanılmasını güvence altına almayı taahhüt eder.

Bir de her iki sözleşmede de yer alan ve ne hikmetse birine çekince konup, diğerine konmayan şu maddeyi okuyalım:

-Taraf devletler, anne-babalar ile, mümkünse vasilerin kendi inançlarına uygun biçimde çocuklarına din ve ahlak eğitimi verilmesini isteme özgürlüğüne saygı göstermeyi taahhüt eder…

Başka çok ama çok önemli maddeler de var, ancak biz şimdilik bu üç maddeyle yetinelim. Ancak her maddeyi enine boyuna ele almadan önce düşüncemizi olanca çıplaklığı ile söyleyelim; İkiz yasalar, küreselleşme açısından ulus devletlerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak en elverişli malzemeydi Türkiye açısından ise köleleşmenin, parçalanmanın ileri aşamasıydı…

-Türkiye’ye ihanetin ikiz mührüydü!

ABD İmparatorluğu’nu tehdit eden ulus devletler!

İkiz sözleşmelerin yukarıda yer alan iki maddesi birlikte okunduğunda, kendi kaderini tayin hakkının yalnızca halklara değil, mezhep, cemaat, tarikat, aşiret gibi gruplara bile tanındığı görülüyordu… Yani istendiği takdirde bir ulus devletin yalnızca etnik değil, cemaatlere varıncaya değin parçalanabileceği öngörülüyordu! Ayrıca tüm gruplara kendi statülerini özgürce geliştirme hakkı kisvesi altında evrensel hukuk ortadan kaldırılıp “cemaat hukuku” devreye sokuluyordu! Çocuklara ailenin istediği gibi eğitim verilmesi, “Eğitim Birliğini tamamen ortadan kaldırarak ulusun ortadan kalkmasını iyice sağlam kazığa bağlıyordu!

Sözleşmelerde doğal zenginliklerin ve kaynakların kullanımını “halklara” ve bölgelere bırakan hükümler de Küresel efendilere küçük “Kent Devletleri” yaratmak için eşsiz fırsatlar yaratıyordu! Böylece Küreselleşmenin ideologlarından John Naisbitt’in taa 1994’te “Global Paradoks” kitabında sözünü ettiği “hükümetsiz, dev şirketler öncülüğünde, bin ülkelik (yani paramparça edilmiş) ve ulus devletin ötesine geçmiş bir dünya” hedefi de işlerlik kazanmış oluyordu!

Sözleşmelerde yer alan son madde ise bu hükümlere uymayan devletlere müdahaleyi meşrulaştırıyordu! Kısacası, ABD İmparatorluğuna engel olarak düşünülen ulus devletlerin ortadan kaldırılmasının yolu tamamen açılıyordu!

İşbirlikçinin utanmaz yalanları

İşte işbirlikçi tam bu noktada devreye giriyordu…

Bazı aydınların iyi niyetli yaklaşımlarını da kullanarak şu propagandayı yapıyordu:

-İkiz anlaşmalar, kendi kaderini tayin edecek halklar olarak “denizaşırı ülkeler” tarafından sömürge haline getirilmiş ülkeleri kapsıyor… Zaten anlaşma 1960 öncesi sömürgeciliği kastediyor!

1960’ların özgürlükçü ve anti-emperyalist yükselişi sırasında hazırlanan bu sözleşmeler yarım asırdan fazla zaman sonra bugün, acaba dünya yüzünde hangi sömürgeye uygulanacaktı peki?

-Eskimolara mı yoksa Avustralya yerlisi Aborijinler’e mi? Yoksa yeni düzene karşı çıkan asi uluslara mı?

Hiç sıkılmadan yalan söyleyen işbirlikçi, Türkiye’nin istendiği zaman bu sözleşmeler kullanılarak önce “Balkanlaştırılacağını” ardından da tıpkı Yugoslavya örneğinde olduğu gibi parçalanacağını bilmez miydi? O kadar cahil miydi?

Tabii ki değildi... Ancak işbirlikçi için önemli olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşmasının ve ulusal sözleşmesi Misak-ı Millinin paramparça edilmesi değil, efendisinden alacağı “maddi-manevi” aferindi!..

Bugünkü “federasyon” ya da daha açık şekliyle “Türk-Arap-Kürt Federasyonu” çığlıklarına bakın; yaklaşık 60 sene önce ilk imzası atılan o sözleşmelerin nihai hedefi de buydu zaten…

-Emperyalizm sabırlıdır, her konuda zamanını seçmekte de mahirdir!

SON DAKİKA HABERLERİ

Ümit Zileli Diğer Yazıları