İkinci Ergenekon!

Önceki gün kendimi bir anda 2009, 2010’larda yaşıyormuş gibi hissettim!

-Tam bir “dejavu” idi anlayacağınız; düşünsenize aniden kendinizi Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk kumpasları içine yuvarlanmış buluyorsunuz!

Çok acı, çok kederli, çok adaletsiz bir dönemdi… O sıralar iktidarın “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını birlikte, ele ele, kol kola çığırdığı Fethullahçı Yapı devleti bir ahtapot misali sarıp sarmalamıştı… Cemaatin polislerinin kotardığı, savcılarının binlerce sayfalık “kopyala-yapıştır” iddianameler hazırladığı, “gazeteci kılıklı” kalemşorların sorgu odalarından çıkıp gelmişçesine, ellerine tutuşturulan sahte delillerle manşetler attıkları, köşelerinde pişirdikleri yalanlarla kitaplar yazdıkları bir süreçti…

O dönemle ilgili anlatabileceğim binlerce şey var aslında ama aklıma adeta mıh gibi çakılmış, asla unutamayacağım dört konuyu paylaşayım sizlerle:

-Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “bana bir savcı bulun” sözleri üzerine aranıp taranıp bulunan, şu anda kaçak olan Zekeriya Öz’ün göreve atanması…

-Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım” sözleri…

-Aynı Başbakanın, o savcının altına zırhlı Mercedes’ini vermesi…

-Silivri Cezaevi içindeki duruşma salonunda görülen Balyoz duruşmasında, aynı anda 135 subayın tutuklanması…

Yüzlerce akademisyen, gazeteci, asker, sendikacı, yukarıda bahsettiğim düzeni aksatmadan uygulayarak başta Silivri olmak üzere hapishanelerde tutsak alınmıştı… O yıllar içinde sivil asker pek çok ölüm yaşandı… İntiharlar, onulmaz hastalıklar, şüpheli ölümler art arda sıralandı…

Aradan yıllar geçti… Ergenekon-Balyoz kumpaslarının nasıl büyük bir yalan, bir kumpas olduğu nal gibi ortaya çıktı! Ama olan olmuş, muhalifler çelik cendereye alınmış, “Tek adam” rejimine giden yol açılmıştı…

-Bu alçakça kumpasın yürütücü olan cemaat ise artık FETÖ Terör Örgütü olarak tarihin kapkara sayfalarına yazılmıştı!

“Beni öldürmeden susturamazsınız!”

Bu yazının ana başlığı bana değil, Zafer Partisi’ne ait…

Liderleri Ümit Özdağ’ın bir akşam vakti Ankara’da bir restoranda gözaltına alınması, saatler içinde İstanbul’a Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne getirilmesi, tüm gece boyunca ve ertesi gün orada bekletilmesi, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasına saatler sonra bir de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun eklenmesi üzerine Zafer Partisi şu açıklamayı yaptı:

-Bu süreç ikinci bir Ergenekon olarak değerlendirilebilir!

Ümit Özdağ ise sosyal medya hesabından verdiği mesajda söz konusu açıklamayı Antalya’da yaptığını, hem kendisinin kem de hakaret iddiasına konu olan Cumhurbaşkanı’nın Ankara’da ikamet etiğini, her iki kentin savcılarının soruşturma başlatmadığını, ancak İstanbul Başsavcılığı’nın devreye girdiğini belirttikten sonra şu cümleyi kurdu:

-Bu sözleri bin defa daha söylerim. İster öldürün ister kurşuna dizin… Beni öldürmeden susturamazsınız!

Özdağ, “Cumhuriyet değerlerini” savunmaya devam edeceğini de üstüne basa basa paylaştı. Bu yazı yazılırken Özdağ saatler önce getirildiği Çağlayan Adliyesi’nde hala ifade için bekletiliyordu. Adliyenin önünde biriken kalabalığa gönderdiği mesajda ise şöyle diyordu:

-Çağlayan Adliyesi’nde devlet aklı değil, milletin vicdanı olacak!

Nitekim öyle de oldu… Sabahın erken saatlerinden itibaren adliyenin önünde toplanan binlerce kişi liderlerini bekliyor…

Aynı suda iki kez yıkanılmaz!

Önceki gün Türkiye tarihine kazınacak bir gün oldu…

Önce, CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın sosyal medyada paylaştığı bir mesaj nedeniyle sabahın köründe 8 polis tarafından baba evinden alındı. Gözaltı yok denilmesine karşın tüm gözaltı prosedürü uygulandı.

Hastaneye sağlık kontrolüne götürülen Aydın, daha sonra adliyede savcıya ifade verdi, ardından çıkarıldığı mahkeme tarafından yurt dışına çıkış yasağı ve haftada üç gün karakolda imza verme kararı ile serbest bırakıldı.

Bu durum tepkilere yol açtı doğal olarak. Bir panelde konuşma yapan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu duruma tepki göstererek İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’e şöyle seslendi: -Biz senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için, seni yöneten bu aklı bu milletin zihninden söküp atacağız…

Bu konuşmadan tam 87 dakika sonra, İmamoğlu daha salondan ayrılmadan başsavcılığın hakkında “jet soruşturma” açtığı bilgisi geldi!

Herakleitos’u bilir misiniz? İyonya’nın sonuncu ve en büyük filozofudur. MÖ 540 yılında Efes’te doğduğu söylenir. “Aynı suda (nehirde) iki kez yıkanılmaz” sözleri de ona aittir… Bu sözleri bilmeyebilirsiniz ancak aynı suda yıkanılmayacağını pekâlâ bilirsiniz!

Maalesef bizim en büyük Türk büyükleri ya bu deyişin anlamını bilmiyor ya da umursamıyor! Neresinden baksanız 10-15 yıl arayla aynı şeyleri yapmaktan ne sakınıyorlar ne de sıkılıyorlar. Uzatmadan noktayı koyayım:

-Yapmayın, etmeyin, bari halkın bunu yemeyeceğini anlayın!

SON DAKİKA HABERLERİ

Ümit Zileli Diğer Yazıları