Nefes aldıkça umut hep vardır…
İşte yine buluştuk sevgili okuyucu…
Köşe yazarı olarak çalıştığım gazeteden bir veda yazısıyla ayrıldığımda tarih 21 Ekim 2024 idi. Demek ki neredeyse iki ay köşemden, sizlerden ayrı kalmışım… Bu iki ay içinde o kadar çok şey oldu ki, neredeyse her an yazmamanın derin etkisini hissettim…
Mesela, Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki terör elebaşı, on binlerce insanımızın katledilmesinin başlıca sorumlusu Abdullah Öcalan’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Meclise davet edip DEM Parti Grup Toplantısında konuşmasını istediğinde isyan ettim; 10 yıl önce, “Çözüm Süreci” adı verilen kepazelik sürecinde Öcalan’ın artık terör örgütü üzerinde hiçbir etkisi olmadığını anlatmak için kaleme aldığım “Öcalan derhal serbest bırakılmalı” başlıklı alaycı yazımı anımsadım… Ancak yazacak, anlatacak bir köşem yoktu, Sosyal medyada karaladığım satırlara sığındım…
Örneğin gencecik teğmenler, önceki yıllarda yasal olarak yapılan ancak bu yıl “nedensiz bir şekilde!” yasaklanması sonrası ant içme töreni sonrası yaptıkları Kılıç Çatma seremonisinin ardından disiplinsizlik gerekçesiyle üstelik ordudan atılma istemiyle disiplin kuruluna sevk edildiklerinde yüreğimin parçalandığını hissettim. Asıl gerekçenin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı olduğu gayet açıktı! Aynı zaman diliminde, resmi araçla tarikat evine giden, amiral üniformasının üzerine geçirdiği cübbe, kafasına giydiği sarıkla namaza duran Amiral, büyük tepkiler üzerine tüm özlük hakları verilip emekliye ayrılırken, gerici güruhun alkışları arasında pırıl pırıl teğmenlerin ordudan atılmaya çalışılması, ülkenin sürüklendiği karanlığın yadsınmaz aynasıydı!
-Maalesef köşem yoktu, katıldığım TV programlarında söylediklerimle yetinmek zorunda kaldım…
Bir cennet ülkede cehennemi yaşayan bir millet!
Bu kepazelikler sürüp giderken milletin ezici çoğunluğu ne haldeydi peki?
İktidarın algı oyunları, enflasyonun gaddar etkisi, açlık ve yoksulluğun adeta normalmişçesine dayatılması sonucunda ezim ezim eziliyorlardı!
Mesela, çalışan kesim için yıllardır “ortalama ücret” haline gelmiş asgari ücret için toplanan komisyon sözde ser verip sır vermiyordu ama işveren ve hükümet saflarından hiç sıkılmadan yüzde 15-25 oranında zam artışı pompalanıyordu! Açlık sınırının neredeyse 6 bin lira altında kalmış, 17 bin liranın alım gücü 10 bin liraya gerilemişken alay eder gibi hala “milletimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” lakırdıları kanıma dokunuyordu. Ancak bunları anlatacak, bu riyakarlığı gözler önüne serecek bir köşeden yoksundum ne yazık ki!
Bitmedi; bu haksızlıklara, yaşarken öldürülmek denilen bu ücret artışlarına karşı anayasadan kaynaklanan haklarını kullanmak, greve çıkmak, meydanlarda haykırmak, yürüyüş yapmak isteyen işçisi, memuru, emeklisi, öğrencisi ve kadını karşısında cop, tazyikli su ve gözaltı tehdidini buluyordu… İşçinin anasının ak sütü gibi hakkı olan grev, Cumhurbaşkanı tarafından yasaklanıyordu. Gerekçe neydi dersiniz? Tabii ki “Milli Güvenlik!”
-Tüm bunları yazamamanın derin teessürü içindeydim…
NEFES nefesiniz olacak!
Yazamadığım o kadar çok şey oldu ki…
Mesela Cumhurbaşkanı’nın “CHP’li belediyeleri silkelemeye devam” talimatının ardından Çalışma Bakanı sıfatlı muhteremin belediyelerin hesaplarına bloke koydurması, örneğin ABD Başkanı Trump’ın “Erdoğan çok zeki, çok akıllı, çok sert” övgüleri karşısında daha dün kadar yakın geçmişte “Aklını kullan, aptal olma” içerikli mektubundan sonra Saray’ın “Bu fakir iktidarda oldukça asla bırakılmaz” dediği Rahip Bronson’un özel uçakla ABD’ye postalanması, Suriye’de, Türkiye’nin geleceğini riske sokan ABD-İngiltere-İsrail projesinin başarıya ulaşmasının ardından AKP’li Cumhurbaşkanı’nın ne denli büyük başarı kazandıklarını anlatabilmesi ve takiben “geri dönmeyen Suriyeli kardeşlerimiz başımızın tacıdır” açıklaması… Bunun hemen sonrasında ise Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Leyen’in koştura koştura Ankara’ya gelip, “Suriyeli sığınmacılar için bir milyar Euro verileceği” müjdesini paylaşması…Ve daha neler neler… Ancak bugün itibarıyla her şey geride kaldı…
-İşte NEFES, bu nedenlerden dolayı doğdu!
Süratle örgütlendi… Bu ülkenin nefesi olmaya ant içmiş insanlar bir araya geldi ve bugün ilk sayısıyla birlikte görevini ifa etmeye başladı… Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
Bu gazete, biz yazarları, teknik bölüm, kısacası en alttan en üste tüm NEFES ekibi bu zorlu ve kutsal görevin bilincinde olacak… Sözün özüne gelince:
-Nefes aldıkça umut hep vardır…