Yalanın da bir ömrü var!

Uzun yıllar önceydi…

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi “tarihçi” Doçent Aykut Kansu, o zamanları “liberal gazetesi” Radikal’de Neşe Düzel ‘in sorularını yanıtlamış, bir gazete sayfası konuşmayla yakın tarihi baştan aşağı silmiş, yeniden yazmıştı! O söyleşinin sunuş yazısında Neşe Düzel şöyle diyordu:

-Ne kadar baskı yaparsanız yapın yalanın da bir ömrü var. Ömür tamamlandığında, nasıl olduğunu hiç anlamadan toplum gerçeği merak etmeye başlıyor. Yalanlar tartışma masasına yatırılıyor...

Neşe Düzel çok ama çok haklıydı! Yalanlar, yutturmacalar bir gün mutlaka masaya yatırılıyordu. Ben de tek bir kaynak göstermeden esip savuran “tarihçi” Aykut Kansu’nun ileri sürdüğü tezleri masaya yatırmaya karar vermiştim...

“1923, tüm özgürlüklerden geri dönüştür!”

Kansu daha söyleşinin başında diyordu ki:

-Bize 1908, ‘İkinci Meşrutiyet’in ilanı’ diye anlatılıyor. Yeni bir devrin açıldığı, Türkiye’de anayasal düzenin kurulduğu, ekonomi ve sosyal politikaların liberalleştiği anlatılmıyor. Çünkü aslında 1923, bütün bu özgürlüklerden, parlamento üstünlüğünden bir geriye dönüştür.

Mantığa bakın! Kansu’nun ‘’özgürlük ve parlamento üstünlüğü’’ dediği döneme kısaca bir göz atalım: Meclisi Mebusan 1918’e kadar İttihat ve Terakki Partisi’nin tam bir ablukası altındadır. Özellikle Babıâli baskınından sonra tam anlamıyla bir baskı rejimi kurulmuştur. Muhalefet susturulmuş, siyasi suikastlar dönemi açılmıştır.

“Tarihçi” Kansu da bunu hemen alt satırlarda itiraf ediyor, daha biraz önce söylediklerinden keskin bir dönüş yaparak ‘’1914-18’de liberal niyetlerden sapmış bir iktidar döneminden’’ söz ediyor! Hani parlamento üstünlüğü, nerede özgürlükler?

Devam edelim; Meclisi Mebusan ittihatçıların kontrolünden çıkar çıkmaz bu kez fırsatı ele geçiren padişah tarafından kapatılıyor. Tarih, 21 Kasım 1918. Meclis 12 Ocak 1920’ye kadar kapalı kalıyor. Sonra ne oluyor? İstanbul İngilizler tarafından 16 Mart 1920’de işgal ediliyor ve iki gün sonra Meclisi Mebusan sizlere ömür! Zaten milletvekillerinden bir bölümü de İngilizler tarafından Malta’ya sürülüyor. Bir bölümü ise Ankara’ya gidiyor, 23 Nisan 1920’de kurulacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katılmak üzere...

Kansu’nun özgürlük yılları, parlamentonun üstünlüğü diye kutsadığı yıllar, bir imparatorluğun çöktüğü, ekonomisinin Düyunu Umumiye ve Reji İdaresi’nin ellerine terk edildiği, milli siyasetinin Alman ve İngiliz emperyalizminin emir ve komutasına verildiği, meclisin ise yalnızca görünürde var olduğu, neredeyse sömürge yıllarıdır. Bakın, işbirlikçi Refii Cevat Ulunay, 13 Nisan 1920’de Alemdar gazetesinde ne diyordu:

-Mebusan Meclisi, layık olduğu akıbete uğradı. Nihayet gittiler, uğurlar olsun!

İşgal altındaki payitaht!

Bu satırlar yazılırken İstanbul sokakları işgalci İngiliz, Fransız, Habeş askerleri tarafından çiğneniyordu!

28 Mayıs 1920’de ise ihanetin odağı Peyam-ı Sabah gazetesinde Ali Kemal isimli işbirlikçi Ankara’da kurulan Meclis’i kastederek şöyle yazıyordu:

-Büyük Millet Meclisi, küçük heriflerin eseridir…

Tam da bu sıralarda Yunan işgali Batı Anadolu ve Trakya’da olanca vahşeti ile sürüyordu. Şu satırlar 13 Ağustos 1920 tarihli Edirne Te’min gazetesinden:

-Dün öğleden sonra saat beşte, Genel Vali Beyefendi hazretleri, Yunanlı generaller, askeri ve mülki ileri gelenler ve Metropolit Efendi hazretleri, Selimiye Camiini şereflendirmişler ve Müftü Hilmi Efendi ve yanındakiler tarafından karşılanmışlardır. Hürriyet ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan Başvekil Venizelos hazretlerinin sağlığı için Müftü Efendi tarafından güzel bir dua okunmuş ve hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya katılmışlardır...

Nasıl, beğendiniz mi özgürlükçü dönemi... Anladınız mı parlamentonun üstünlüğünü! “Tarihçi” Aykut Kansu’nun, ‘’1923, bütün bu özgürlüklerden, parlamentonun üstünlüğünden bir geriye dönüştür’’ dediği dönem budur işte!

Maalesef yerim bitti. Ama Kansu ve onun gibilere verilecek yanıtlar bitmedi. Kısa yoldan birtakım iç ve dış çevrelerin gözüne girebilmek uğruna bilim adamı sıfatını bile hovardaca harcayanlar, bu işlerin bu denli ucuz olmadığını bilmeli, öğrenmeliler...

-Biz, bu görevi de seve seve yaparız!

Devamı perşembe günü…

SON DAKİKA HABERLERİ

Ümit Zileli Diğer Yazıları