NEFES/İSTANBUL

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'Dünya Radyo Günü'nde, farklı kurumlarda görev yapan radyocularla bir araya geldi. İmamoğlu göreve geldikten sonra gelenekselleşen buluşma, Artİstanbul Feshane’de gerçekleştirildi.

Öğrencilik ve iş yaşamının büyük bölümünün İstanbul trafiğinde geçtiğini aktaran İmamoğlu, o dönemde bu süreyi radyo dinleyerek değerlendirdiğini belirtti. Gazeteler ve dergi benzeri basılı yayınların, teknolojinin hızla değiştiği ortamda yayın hayatlarına devam etmekte zorlandığının altını çizen İmamoğlu, radyonun bu anlamda daha şanslı olduğuna dikkat çekti.

İmamoğlu eleştirilere yanıt verdi - Resim : 1

“BASKIYLA, ZULÜMLE ABAT OLUNMAZ”

İktidar baskısı nedeniyle, toplumun haber alma hakkının da engellendiği bir zaman dilimi yaşandığına vurgu yapan İmamoğlu, şunları söyledi:

* "Allah göstermesin de soğuk bir yere giriş yaptı diye bir radyocu duymadık henüz. Habere erişim, bazen işte yayınlayan gazeteciler, gözaltında. Röportaj yapıp, iyi anlamda aynı haberi verende bir şey yok, ama başka bir röportajı da yayınladı, o biraz kötü bir yere evriliyorsa ya da yayınlandığı mecraya göre o içeride. Böyle garip bir şey. Yani boş işlerle uğraşıyoruz ne yazık ki. Bizi biraz sıkıntıya boğuyor bu durum. İnsanları ne kadar baskılamaya çalışırsanız, zorlamaya, köşeye sıkıştırmaya çalışırsanız, insanlık hep kendine bir yol, bir çıkış bulmuştur.

* Bazen dünyanın en önemli devrimleri öyle oluşmuştur, bazen en köşeye sıkışmış toplumlar bir anda bir sıçramanın başlangıcına işi taşımışlardır. Umarım bizler hep beraber, hepimiz, bu zor günleri ülkemiz adına aşarız. Çünkü baskıyla, zulümle abat olunmaz. Tam aksine insanlar, aslında mutlu, huzurlu olduklarında daha üretken olurlar, daha güçlü bir toplum olurlar, ekonomisi iyi olur, her yönüyle pozitif etkilenir."

İmamoğlu eleştirilere yanıt verdi - Resim : 2

“‘FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ’A BİR TEK ERDOĞAN İNANDI”

“Bu söylediklerimin hiçbirinin siyasi bir zemin yok” diyen İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:

* "Yani ‘ocu, bucu, şucu’ demeden bunlar hayatta böyle olmuştur. Sonuçta bugün adaletsizlikler bu denli konuşuluyorsa, eline kaleme alıp istediği şekliyle kalemi kırmaya çalışan birtakım insanların, bu zulmün tabiri caizse karar vericisi haline gelme çabalarını gördükçe, ben utanç duyuyorum. Halbuki bugün memlekette, sözüm ona bu işlerle uğraşırken, çeteler cirit atıyor. Efendime söyleyeyim, isteyen istediği şekilde asıp kesiyor. Talimatlar havada uçuşuyor. Erk kimde, belli değil. Böyle garip bir gündem.

* Bir yanıyla ekonomik sıkıntılar, kiralar, pazardaki fiyatlar, insanların gelirinin gerçekten artık ne ifade ettiğini anlayamadığımız bir çerçevede bir Türkiye… Zaten bizim tarifleyemediğimiz, anlayamadığımız bir seviyeye erişmiş olan Türkiye sürecini, sanırım bir tek yıllar önce ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ dediğinde bir tek Erdoğan görmüş herhalde böylesi bir süreci. Çünkü, bir tek o söze o inandı ve bugünü de o görmüştür diye düşünüyorum."

“İKTİDARIN HER SÖYLEDİĞİNİ KABUL EDEN VE O SESİ DİLLENDİREN BİR TOPLUM İNŞASI İÇİN BÜYÜK BİR ÇABA VAR”

Türkiye’deki ekonomik durumun dünyada örneği olmadığını kaydeden İmamoğlu, şunları söyledi:

* "Keşke ekonomi iyi olsa da bizler de iyi ekonomik koşullarda başka türlü bir rekabet yapabilsek. İktidarın her söylediğini kabul eden ve o sesi dillendiren bir toplum inşası için büyük bir çaba var. Bu işte basına yansıyor, bu siyasetçilere yansıtılmaya çalışılıyor ya da iş dünyasına ya da sivil topluma falan… Böyle devam ediyor. Ama bunların aslında hiçbiri tarih boyunca bir işe yaramamış. Bir dönemi harap etmiş, bir dönemi feda etmiş ama bir işe yaramamış. Bugün de yaramayacağına eminim.

* Ben bu manada radyocu dostlarımızın hem Dünya Radyo Günü'nü kutlarken, bir yandan da hiçbir zaman sesinizin kısılmamasını ya da sesinizin engellenmemesini, yüreğinizden geçeni… Tabii ki her alanın olduğu gibi bu alanında kendine göre etik kuralları var. O etik kurallarına uygun bir şekilde sesinin gür çıktığı günleri hep birlikte yaşarız, umut ediyorum. Bu manada ben de hem sizlerin bu yolculuğuna her daim destek olmaya hem de sesi kısılmaya çalışılan ülkemizde, hangi konu olursa olsun, hangi husus olursa olsun, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceğim.

“DÖNÜP DİYORLAR Kİ, ‘YAHU SEN İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANISIN, GİT ONA ÇÖZÜM BUL’”

* Şimdi bazen dönüp diyorlar ki, ‘Yahu sen İstanbul Belediye Başkanısın, git ona çözüm bul’ falan gibi… Sanki bu mesele bunun dışındaymışız gibi, bazı sivri fikirler var. Onlara katılmadığımı beyan edeyim. İstanbul gibi 20 milyonluk bir kenti yöneten, dünyada bu kadar çekim merkezi olabilmiş başka bir şehir bana göre yok iken, -2000 yılı aşkın süredir böyle- böyle bir şehrin Belediye Başkanı, kendi sorunlarının yanı sıra, Filistin'deki Gazze'yle de ilgilenmek zorundadır; Suriye'yle de ilgilenmek zorundadır; efendime söyleyeyim Avrupa Birliği'yle ilgili süreçle ilgilenmek zorundadır; dünyanın en fazla konsolosluk barındıran bu şehrinde, dünyanın her ülkesiyle ve o ülkelerdeki demokrasiyle, adaletle, ekonomiyle ilgili süreçleri takip etmek, ilgilenmek ve onlarla ilgili fikir yürütmek zorundadır.

* İş birliği mekanizmaları kurmak zorundadır. Türkiye, dünyanın farklı platformlarında bulunmak, hatta farklı platformların kurucusu olmak ve önderlik etmek durumundadır. Bunların her birisini olası birtakım siyasi görevlerimin ya da olası birtakım siyasi yolculuklarımın dışında, İBB Başkanı kimliğine söylüyorum Kaldı ki benim aynı zamanda tabii ki TBB Başkanı görevim de var. Sonuçta, ülkemizde var olan bütün sorunların bir bölümü orada.”

“SEÇİM KAZANILIYOR, ‘NİYE KAZANDIN’ DİYE VATANDAŞ 12 AY SONRA GÖZALTINA ALINIYOR”

* Belediyelere kayyum atanarak, belediyelere operasyon yapılarak… Yani bir insanın birisi burada oturuyor olabilir. Hayatına devam ediyor. Birisi ona diyor ki, ‘Sen gel, bizim meclis üyemiz ol.’ Oluyor. Vatandaş yani. Görevi var. Ya sigortalı bir yerde çalışıyor ya bir yerde bir işi var ya Bağ-Kur'lu. Adresi belli, yurdu belli. Ondan sonra meclis üyesi listesine yazıyorsunuz birisini. YSK'ya gönderiyorsunuz. Diyorsunuz ki, ‘Benim meclis üyesi listem bu.’ Bilirsiniz; eğer orada aykırılık varsa, size o listeden o isimler için bir vakit tanırlar. ‘Bunlar aday olamaz. Bunlar yerine isim getir’ derler. Getirirsen eklenir, getirmezsen de orası boş kalır.

* Bu süreçleri geçiyor. Seçim kazanılıyor. ‘Niye kazandın’ diye vatandaş 10-11 ay sonra, 12 ay sonra gözaltına alınıyor. Hemen güzel bir şey; ‘terörist!’ Yahu teröristse, niye sokaktaydı? Niye evine gidip geliyordu? Niye vatandaşımız olarak her imkandan faydalanıyordu? Arabaya biniyor, kimliği var, İstanbulkart'ı var. Veya yolculuk yapıyor, yurt dışına gitmiş, gelmiştir vesaire. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir vicdan, böyle bir adalet olabilir mi? Bunun hesabını kim verecek? Bu insanların çoluğunun, çocuğunun, duygularını kim tamir edecek?

“HAKSIZLIĞA, HUKUKSUZLUĞA KARŞI MÜCADELE EDECEĞİZ”

* Bu bakımdan, umarım bütün bu olumsuzlukların bittiği günleri en yakın zamanda yaşarız. Bu bu yolda kararlılığımı yüksektir. İnancımız tamdır. Ve ideallerimizden asla şaşmayacağız. Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı mücadele edeceğiz. Haksızlığa, hukuksuzluğa kim uğruyorsa, ‘benim tarafım, onun tarafı’ demeksizin, bugün değil, yarınlarda dahi rakip siyasi parti de olsa, o kişi ve o kişilerin evlatları için de mücadele etmeye devam edeceğim. Bunun sözünü her yerde veriyorum. Burada da vermiş olayım. Bundan geri durmayacağım. ‘Bana göre adaletin’ savunucusu asla olmayacağım. Namus, şeref sözü, insan olmanın sözü aslında olarak, bunu özellikle basınla ilişki kurduğun veya toplumla karşı karşıya geldiğin yerlerde özellikle ifade ediyorum ki, her biriniz buna şahitlik edin yarınlarda diye."

“ADAY MISINIZ” SORUSUNA YANIT: “ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA YOL HARİTAMIZ BELLİ OLUR”

Değerlendirme konuşmasının ardından radyoculardan gelen soruları cevaplayan İmamoğlu, “23 Mart'ta ön seçim olacak cumhurbaşkanlığı için Cumhuriyet Halk Partisi'nde. Aday mısınız? Mansur Bey aday olabilir mi? Olmayacağını söylüyorlar ama tam da bilmiyoruz o toplantıdan ne çıktığını. Bir de başka adaylar var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi:

* "Çok değerli bir buluşma yaptık. Her aşamasını parti içi süreçlerimizle yönetiyoruz. Gazeteci birkaç arkadaşımızla da dün, bugün görüştüğümüz için, ifade ettiğim şeylerin aynılarını da burada da ifade edebilirim. Sonuçta Mansur Bey’in farklı bir bakışı var. ‘Bugün erken. Adaylık için erken. Dolayısıyla ön seçim de erken’ diye bir bakışı var. Dolayısıyla bu koşullarda aday olmayı düşünmediğini ifade etti. Süreç netleşti. Şimdi sürecin detayları açıklanacak. Bir açıklansın, ondan sonra nasıl bir yol yürüyeceğimizi, nasıl bir yol ve güzergah tarifleyeceğimizi, akabinde biz de kamuoyuyla paylaşacağız.

* Demek oluyor ki, sürecin detayları muhtemelen bu hafta sonu açıklanır, kamuoyuyla paylaşılır. Önümüzdeki hafta da yol haritamız belli olur. Ben, Türkiye için çok önemli fırsatlar barındıran bir yola, cesaretle partimizin adım attığını düşünüyorum. Bu bir demokrasi devrimidir. Dünyada çok azdır. Ülkemizde ilk kez bir cumhurbaşkanı adayını, partinin üyeleri belirleyecektir. Geç, erken tartışmasına da ben katılmıyorum. Koşullara, zamana, zamanın ruhuna göre bu değişebilir.

“BÜYÜK BİR KADROYA İHTİYACI VAR ÜLKEMİZİN"

* Bugün, mücadele edilmesi gereken çok konu vardır ne yazık ki. Az konu olsaydı, belki kısa zaman kala farklı bir şey düşünülebilirdi. Ama konu çok, gündem çok. Büyük bir kadroya ihtiyacı var ülkemizin. Bu kadro, milletin evlatlarından oluşmalıdır. Çok kapsayıcı olmalıdır. Bütün bu hazırlıklar, teknik, içerik, ülke politikaları… Her alanda çok mevzu vardır. O bakımdan ben, doğru zaman olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, iktidar her an fikir de değiştirebilir. Yani normal zamanla 3 sene var; doğru. Ama bir bakmışsınız, seneye seçim yapabilir yani.

* Fırsatını bulsa, belki bu sene bile yapabilir. Ki biz istiyoruz zaten bir an önce olsun ve ülkemizin akışı değişsin. Ve biz, fırsat kaçıran bir ülke olmak istemiyoruz. Yani dünyada teknolojinin, bilişimin, yapay zekanın her an ve her ortama, böyle hani aşırı bir hızla girdiği bir süreçte biz; tutuklanma, yargı, hukuksuzluk, adaletsizlik, enflasyon… Yani dünyada savaş yaşayan ülkelerde dahi tek haneli rakamla enflasyon yaşanıyorken, biz, tedbire rağmen, neredeyse 1,5-2 yıldır enflasyonu düşüremiyoruz. Bu konuda yoğun emek sarf eden insanlar var biliyorum iyi niyetli iktidarın içerisinde. Ama hala bunun tek sebebinin, bu ülkeye güven duyulamaması sorunu olduğunun farkında ya değiller ya da bunu ifade etmekten korkuyorlar. Bu böyle olmaz.

“DAHA SICAK, DAHA AKICI BİR GÜNDEMİ HEP BERABER TAKİP EDİYOR OLACAĞIZ”

* Bu manada, biz doğru zamanda, doğru bir modelle, halkın duygularını en üst seviyeye taşıyacak, halkın sahiplendiği… Ki biz, Cumhuriyet Halk Partisi tabanının adayını belirlediği, 1 milyon 600 bin üyenin inisiyatifinin ortaya konduğu bir zeminin, aynı zamanda halkın da büyük oranda kabul edeceği bir meşruluğa kazanacağını, meşruluğa ulaşacağını düşünüyoruz. Bu meşruluğun, farklı metot ve usullerle, zaman içerisinde bütün muhalefeti kapsayıcı bir ruha kavuşacağına da inanıyoruz. O bağlamda partimizin, Genel Başkanımızın doğru bir yol haritası çizdiğini ve bu yol haritasını da desteklediğimi ifade edeyim. Her şey sanırım en geç bir hafta içinde de netleşir. Ondan sonra da daha sıcak, daha akıcı bir gündemi hep beraber takip ediyor olacağız.”

"SAYIN CUMHURBAŞKANI, BU KONUDA ASLA VE KATA SÖZÜNÜ TUTMADI”

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından başbakanlığa geçtiği dönemde yerel yönetimlerin yetkilerini artırıcı hamleler yapacağı yönündeki sözlerini tutup tutmadığı yönündeki soruyu da şöyle yanıtladı:

* "Keşke o dediklerini yapabilseydi, ülkemiz bundan çok faydalanırdı. Yerel yönetimler, bütün dünyada güçleniyor aslında. Çünkü güçlenmesi, yerelde hizmetin kaliteli hale gelmesini sağlıyor. Kaliteli hale gelmesi, toplumun yaşam kalitesini arttırıyor. Yani bundan bütün ülke faydalanıyor. Yani hiçbir şeyi yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünyanın bütün yolculuğu bu yönde. Çok enteresandır; yani 2000’lerin başındaki yerel yönetim gücünün ve yerel yönetim iradesinin çok daha altında güç ve irade, tam aksine baskıcı bir metoda ve yola evrildi. Hatta yani her toplantıda bir mesele konuşuluyor, ‘Bunu bakanlığa halledelim, orada çözelim…’ Yani işte İstanbul'un imarı, İstanbul'un sokağı, caddesi… Bunlar yaşıyor muydu bu toplum? Yaşamıyordu.

* Ama son 20 yılda, bakanlık eliyle, İstanbul'un neredeyse boş alanı kalmadı yani. Bakanlık eliyle, merkezi yönetim eliyle… Bu manada, bunun içine Kanal İstanbul'u da ekle, başka şeyleri de ekle. Bir boyutu bu. Bir başka boyutu, olan yetkilerini de kullandırtmamaya başladılar. En basit örneği; UKOME diye bir konuyu… İstanbul'da tanımayan kalmadı, yani UKOME diye bir şey varmış. Her detayını neredeyse ilkokuldaki çocuklarımız bile biliyor. Niye? Çünkü, mesele yaptılar bunları. Bunlar oturdular, yani Ekrem İmamoğlu'nun göreve başladığı an itibariyle, işte ‘topal ördek’ten ‘silkelemeye’; aslında bütün sıfatları İstanbul üzerinden, bizim üzerimizden Türkiye'ye duyurdular. Zaten mesele, aslında odakları İstanbul'du. Ama bundan büyük zarar görüyor ülkemiz. Ne yazık ki 180 derece tersi bir duruma doğru evrildi. Sayın Cumhurbaşkanı, bu konuda asla ve kata sözünü tutmadı.”