ŞEHRİBAN KIRAÇ / NEFES

Hak gaspları, tutuklamalar, ücret erimeleri, grev yasaklarıyla geçen bir yılı geride bırakan emekçileri, zorlu bir yıl bekliyor.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışanlarının yaklaşık yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücret düzeyinde gelir elde ederken Türkiye’de ise bu rakam yüzde 40'lara yaklaşıyor.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’na göre, Türkiye’yi asgari ücret ülkesi olmaktan kurtarmak gerekiyor.

Çerkezoğlu’na göre, Türkiye’nin en iyi toplu sözleşmesini yapıyorsunuz ama o kadar yüksek bir enflasyon ve hayat pahalılığı var ki attığınız imzanın mürekkebi bile kurumadan uçup gidebiliyor.

Çerkezoğlu, Türkiye’de sendikalaşma oranının yüzde 14’lerde olduğunu, özel sektörde çalışan her 100 işçinin 95’i toplu sözleşme kapsamına bile giremediğine dikkat çekti.

Arzu Çerkezoğlu, emekçilerin yaşadığı hak gasplarını ve 2025’teki yol haritalarını NEFES gazetesine anlattı.

Gelir uçurumu 30 kata yaklaştı

- 2024’ün emekçiler, ücretliler açısından değerlendirirsek nasıl geçti?

2024 emekçiler açısından çok zor bir yıldı. Adaletsizliğin, eşitsizliğin, anti demokratik uygulamaların derinleştiği bir yıl oldu. Bir o kadar da mücadelenin de yükseldiği bir yıldı. Gelirde adalet vergide adalet eylemlerimizin 3. yılını geride bıraktık. Her şeyden önce, hayat pahalılığının çok arttığı, alım gücünün eridiği bir yıl oldu. TÜİK yargı kararlarını hiçe sayarak madde fiyatlarını açıklamayarak, iktidarın yönlendirmesiyle her gün işçinin sofrasındaki ekmeğin küçülmesine sebep oldu. Enflasyon tüm ücretler üzerinden silindir gibi. Bu da Türkiye’de bölüşüm krizini çok daha fazla derinleştirdi. Dünyanın en uzun çalışan ülkelerinden birisiyiz. Ama ürettiğimiz değerin bölüşümünde ciddi adaletsizlik var. En zengin yüzde 5 ile en yoksul kesim arasındaki gelir uçurumu 30 kata yaklaştı. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları olmaz. Türkiye’de sadece 22 milyon kişi kayıtlı ve tam zamanlı istihdam ediliyor. 2024 örgütlenmelerimizin de büyüdüğü bir yıl oldu. Yine sendikalaşma hak aramanın karşısında hükümetin baskısını gördük. Sendikalaşma en yaygın işten çıkarılma sebebi oldu. İstatistik oyunlarıyla barajlara takıldık. Metal iş kolunda anayasa mahkemesi kararlarına rağmen milli güvenlik gerekçesiyle yasaklandı. DİSK’in Genel Başkan Yardımcısı ve Çukurova Bölge Temsilcimiz hukuksuz şekilde tutuklandı. 12 Eylül’den sonra DİSK’e yönelik en büyük saldırıdır bu.

Emeğimize sahip çıkacaksak başarıyoruz

- Bu kadar baskının hak kaybının olduğu bir dönemde emekçilerin örgütlenmeye ilgisi nasıl oldu?

Baskılara rağmen 2024, dayanışmanın, mücadelenin yükseldiği bir dönem oldu. Hangi siyasi görüş, hangi toplumsal kesimden olursa olsun bütün işçilerin yüzünü daha fazla DİSK’e döndüğü bir dönem yaşıyoruz. Tüm antidemokratik mevzuat içinde bile işçiler engelleri aşıyor. Artık herkes şunu görüyor; emeğimize, ekmeğimize sahip çıkacaksak başarıyoruz. Bu ancak örgütlenmeyle, yan yana durmakla oluyor. Emek mücadelesi ile demokrasi mücadelesini birlikte yürütmek gerektiğini ve bunun yaşamsal olduğunu artık herkes görüyor. Ama hem özel hem kamuda ciddi baskılar da var örgütlenmeye karşı.

- Nasıl baskılar var?

Özel sektörde sendikaya üye olduğunuz için işten atıyorum demiyor küçülmeye gidiyorum diyor. Sendikalaşmayı önleyemediklerini gördüklerinde ise DİSK yerine işveren doğrudan başka sendika getiriyor. Kamuda ise çalışanların büyük kısmı mevcut iktidar tarafından desteklenen hükümetin politikalarını kurum içinde meşrulaştıran sendikalara yönlendiriyorlar.

Mürekkep kurumadan uçup gidiyor

- İşçi kararlı olursa başarı da geliyor değil mi, Polonez işçileri bunu gösteri yakın zamanda?

Direnildiği, mücadele edildiği zaman hakların alındığını artık herkes görüyor. Metalde grev ertelemelerine rağmen fiilen devam eden direnişler sayesinde iyi toplu sözleşmelerle bitiriyoruz. Türkiye’nin en iyi toplu sözleşmesini yapıyorsunuz ama Türkiye’de o kadar yüksek bir enflasyon hayat pahalılığı var ki attığınız imzanın mürekkebi bile kurumadan uçup gidebiliyor. Bu yüzden gelirde adalet, vergide adalet ülkede adalet mücadelesini kararlılıkla sürdürüyoruz.

100 işçinin 95’i TİS kapsamında değil

- Türkiye’de sendikalı işçi oranları ne düzeyde?

Türkiye’de şu anda sendikalaşma oranı yüzde 15’lerde. Ama kayıt dışıyla birlikte düşündüğümüzde yüzde 14’ler düzeyine geriliyor. Ama bundan daha da kötüsü Türkiye'de toplu iş sözleşmesi kapsamı çok daha düşük. Türkiye'yi bir asgari ücret ülkesi olmaktan kurtarabilmek için toplu sözleşme kapsamını büyütmek gerekiyor. Türkiye’de toplu iş sözleşmesi kapması yüzde 9.5 civarında. Özel sektörde bu oran yüzde 5’lere kadar düşüyor. Özel sektörde her 100 işçinin 95’i toplu sözleşme (TİS) kapsamında bile değil. Bu çok vahim bir tablo

İktidar sessiz kalarak hak gaspına ortak oluyor

- Yasa olmasına rağmen uygulamada da eksikler var değil mi?

Tabi var. Mesela 500 kişilik fabrikada örgütleniyorsunuz, çoğunluğu alıyorsunuz, sendika barajını geçiyorsunuz, işverenle masaya oturacaksınız, işveren itiraz. İtiraz davaları en az 5-7 yıl sürüyor. Bu davaların hepsini kazanıyoruz ama 7 yıl sonra bakıyorsunuz bazen işçi bazen de iş yeri kalmamış oluyor. Halbuki çoğunluk alındığında toplu sözleşme masası kurulmalı. Sonuçta yetki belgesini bakanlık veriyor. Bakanlık attığı imzanın arkasında durmuyor. İşverenler yeni bir yöntem de buldu; gidip yetkisiz mahkemelerde dava açıyor. İş yeri Aydın’da, İzmir’de dava açıyor. Dava ancak 1.5 yıl sonra yetkili mahkemeye geliyor. Devlet kanun hakimiyeti sağlamak zorunda. Devlet bilerek isteyerek, sessiz kalarak hak gaspına ortak oluyor.

Emekçilerin nefes aldığı her yerde olacağız

- AKP 22 yılda asgari ücreti ancak 22 bin TL sınırına getirdi. Diğer konfederasyonlar bunu kabul etmeyeceğiz dediler ama razı da olunuyor?

Türkiye’yi asgari ücret ülkesi olmaktan kurtarmak gerekiyor. İktidar istiyor ki tüm işçiler asgari ücretle çalışsın. Tüm emekliler en düşük emekli aylığını alsın. AKP herkesi asgaride eşitleyen bir politika izliyor. Şu anda Türkiye’de çalışanların yarısı asgari ücretle hayatını sürdürüyor. Ana mesele bundan kurtulmak. Bunun çözümü de sendikalaşmak, toplu sözleşme kapsamını genişletmekten geçiyor. Asgari ücret tespit yöntemi değişmeli. Tüm emek örgütlerinin masada olduğu bir yapı kurulmalı. Grev hakkının olduğu bir yapıda belirlenmeli. Asgari ücret işçinin ailesiyle geçinebileceği bir ücret olmalı. Bu yıl Aile Yılı olarak ilan edildi. Niye öyleyse asgari ücret tek bir birey üzerinden hesaplanıyor. 2024’te her asgari ücretlinin cebinden 55 bin lira alındı ve sermayeye aktarıldı. Asgari ücret en büyük emek hırsızlığı haline geldi. 22 bin lirayla yıl sonunu getirmek mümkün değil. Buna karşı mücadelemizi devam ettireceğiz. Bu yıl yeni bir mücadele yöntemi. Vergide adalet gelirde adalet eylemlerimiz için daha fazla sahada olacağız. Sadece talep eden değil söke söke alan bir mücadele yürüteceği. İşçilerin emekçilerin nefes aldığı neresi varsa orada olacağız.

'Milleti asgari ücretli yaptılar' - Resim : 1

Plaza çalışanları mutlu değil

- Peki bu kadar hak gaspına karşı işçi ne zaman uyanacak?

İstatistik oyunlara rağmen Türkiye’de geçim derdi artık çok ciddi bir noktaya geldi. Emeklilerden gençlere kadar artık herkes her şeyin farkında. 2025 hem mücadelenin hem örgütlenmenin büyüdüğü bir yıl olacak. O ışıklı plazaların içinde 3 kuruşa çalışan binlerce beyaz yakalı var. Şık plazaların içinde sönük maaşlarla çalışıyorlar ve mutlu değiller. AVM’lerde günde 12 saat çalışan ve asgari ücret alan emekçiler var. Biraz daha kendimize güvenmek, örgütlü olmak için daha çok çaba göstermek gerekiyor. Biz de tüm bunları örgütleyecek bir stratejiyi önümüze koyacağız

- Öyleyse sendikalaşma oranında bu yıl artış bekleyebiliriz?

Kesinlikle artacak. En basit demokratik hakkın bile kullanılmadığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’de tüm çarklar zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapmak üzerine kurulu. Asgari ücreti de öyle vergisi de öyle. Bu kadar işsizin olduğu bir ülkede işsizlik sigortası fonu işçiden daha fazla kat be kat işverene akıyor. Demokrasinin son kırıntıları da ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Hukukun üstünlüğü tamamen ayaklar altına alındı. Her şey bir kişinin iradesine bırakıldı. Türkiye işçi sınıfı bunu kabul etmiyor.

Yüzde 20-25 zam planlıyorlar

- Asgari ücret ortalama ücret haline geldi. Özel sektör de artık asgari ücrete endeksli zam yapıyor, bu böyle mi devam edecek?

Beyaz yakalıların kaybı daha büyük oldu. Sendikasız işyerlerinde zam oranları asgari ücret zammının da altında yüzde 20-25’lerde yapılıyor. Herkesi yoksullukta eşitlemek istiyorlar. Milyonlar yoksulluğa açlığa mahkûm ediliyor. Ücret meselesi aslında nasıl bir ülke istediğinizi de ortaya koyar. Uluslararası piyasalara ucuz emek cenneti olan bir ülke mi istiyoruz, ürettiği değerden hakça payını alan bir ülke mi istiyoruz.

Üretime dayalı bir ekonomi politikası şart

- Verimlilik ve yetişmiş işgücü konusunda Türkiye iyi noktada diyorsunuz ama işveren bunun tam tersini söylüyor.

Türkiye işçi sınıfı son derece uzun saatler çalışıyor ve verimli çalışıyor. Ama bu bizim aldığımız ücrete yansımıyor. Üretime dayalı bir ekonomi politikası şart. Kalıcı güvenceli istihdam yaratacak politika gerekiyor. Eşitlik, adalet temelinde ürettiğimiz değeri hakça paylaştığımız, eğitimin, sağlığın, barınmanın temel hakların yeniden kamusallaştırıldığı devletin bir sosyal hukuk devleti şeklinde inşa edildiği bir yapı kurulmalı.