CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Kadın Kolları'nın "Çare Eşitlik'te" Çalıştayı'nın kapanış konuşmasında geçtiğimiz hafta Meclis'te Genel Kurul gündemine geldikten sonra yasa teklifinden çekilen etki ajanlığı düzenlemesi, dezenformasyon yasası ve muhalif belediyelere atanan kayyumlara ilişkin açıklamalarda bulundu.

Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Kadın örgütleri geçtiğimiz hafta bizden bir şey istediler, dediler ki, ‘Etki ajanlığı yasası geliyor, bunu geçirmeyin. Geldiğinde de terk edin, bu suça alet olmayın.’ Biz dedik ki, ‘Bunu geçirmemek için elimizden geleni yapacağız ama Meclis’i terk etmek, biz bu suça ortak olamayacağız demek, onlara çok konforlu bir alan bırakır.

Biz aksine bunu geçirmemek için elden geleni yapıp kırmızı alarm ilan edeceğiz’ dedik. Bunu grupta ilan ettik. Birinci derece yakınların ölüm hali ve Esenyurt’taki birkaç nöbetçi hariç hep birlikte oradaydık, kararlılığımızı ortaya koyduk ve ben nasıl direneceğimizi kürsüden ilan ettim.

"BU ÜLKEYE NE YAPMAYA ÇALIŞTIĞINIZ BELLİ"

Sonrasında bu etki ajanlığı yasası çekildi, tehlike bitmedi çünkü topluma şunu söyledik, ‘Bunu MİT istiyor diyorlar. MİT’in istediği gibi yazsınlar, müzakere edelim, MİT’in dediğine uygun yapalım.’ Bu hafta çalışmalarının yapılacağını söylüyorlar.

Etki ajanlığı yasasını, dezenformasyon yasası da ortada duruyorken aklınızdan ilk geçtiği haliyle geçirmeye kalkarsanız bu ülkeye ne yapmaya çalıştığınız belli. Öğrenciyi, gazeteciyi, STK’cıyı, muhalifleri, akademisyenleri ajan ilan edip hepsini içeri atmaya kalkarsınız.

O yüzden devletin hangi kurumuna ne lazımsa ve gerçekten yabancı devletin ajanlık faaliyetiyle ilgili ispatıyla yap olur. ‘Lehlerine haber yapmak’ diye bir şeyi kabul etmedik, etmeyeceğiz.

"ALTIN KAÇIRANA DEĞİL BUNU HABER YAPANA DAVA"

Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’a ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan soruşturma başlattılar. Memleket distopik romana dönüştü.

3 tane MHP’li milletvekili var, AK Parti’den de olduğu söyleniyor. Bunlar altın kaçakçılığı yapmışlar, partilerinden atılıyorlar, yük partiye kalmasın diye haklarında soruşturma yok. Fezleke gelmiyor, ‘dokunulmazlıkları kaldırılsın, hesap verilsin’ denmiyor.

Bununla ilgili bir video kaydı olduğunu, bunun da Erdoğan tarafından Bahçeli’ye izletildiğinin iddiası olduğunu söylüyor iki gazeteci. Bunlara dezenformasyon kanunundan işlem yapıyorlar.

Altını kaçırana değil, -ki partiden atarken de o sebeple atıyorlar- dava açmıyorlar ama bunu haber yapana dava açıyorlar.

"ELEŞTİRDİĞİ İÇİN İÇERİ DE TUTULAN HERKESİN ARKASINDAYIZ"

Dün, Mine Hanımla -Nasuh Mahruki’nin eşi- konuştum. Nasuh Mahruki YSK’nın seçim sisteminden kaygı duyarak yaptığı paylaşımlar yüzünden tutuklandı. Memlekette en korkulan geceler yaşandığında da hep enkazın başında bir adamdan bahsediyoruz ve bu gece deprem olsa Yılmaz Tunç mu koşacak enkaz başına, Nasuh Mahruki mi koşacak?

Yaptığı paylaşımlardan rahatsızlık duymuşlar. Düşünce özgürlüğüdür. Nasuh Mahruki, Beşiktaş Belediye Başkanlığı’nda bizim rakibimizdi. Çok ağır eleştirilerde bulundu. Nasuh Mahruki’nin Silivri zindanından çıkıp Özgür Özel’i özgürce eleştirebilme hakkını savunuyorum.

Herkes sizinle aynı fikirde olamaz. Olursa demokrat değilsiniz, otokratsınız. Başka fikirler var, söylemeye korkuyorlar çünkü ceza çekiyorlar diye bugün Türkiye’yi bu noktaya getirmeye çalışıyorlar. Onun için Nasuh Mahruki’nin de düşünce suçları yüzünden hala içeride tutulan kim varsa, hangi partiden olursa olsun şiddete bulaşmadığı sürece, eleştirdiği için içeride tutulan herkesin arkasındayız.

İktidarımızda iktidar-muhalefet ayrımı olmaksızın kim kimi nasıl eleştirmek istiyorsa bunun bütün olanaklarının sonuna kadar açık olduğu, hapishane kapılarının öğrenci, gazeteci, düşünene, yazana kapalı olduğu bir Türkiye’yi umut ediyoruz ve vadediyoruz.

"İKTİDAR KENDİNE OY VERMEYEN SEÇMENİ CEZALANDIRIYOR"

Muhaliflerin özgürlüğünü hiçe sayan iktidar, kendine oy vermeyen seçmeni de cezalandırıyor. Yani ne söylediğini duyarsa muhalif alıp içeri atıyor ama gizli yapmış.

Öylesi bir noktadayız ki yargıyı eline sopa gibi almış, seçilmiş belediye başkanlarına kumpaslar kuruyor, milletin seçme hakkını elinden alıp, ‘Sen bunu mu seçtin, o zaman onu sana yönettirmem, yeteneksizin birini kayyum diye atarım, belediye meclisini de hiçe sayar bildiğimi okurum’ diyor.

22 yıl sonra 31 Mart gecesi seçim kaybeden, demokrasiyi sandığa indirgeyen, her seçimden sonra, ‘Öncesinden aklandım, sonrasına şahlandım’ diyen ve ‘Seçimi kazanırsan her şey senindir’ diyen anlayış havalı havalı gezerken 31 Mart akşamı nakavt oldu ya, o çok kutsadığı birinciliği de kaybetti ya; dengesi bozuldu.

Demokrasi, dilinden düşürmediği milli irade, milli egemenlik; tamamını terk etti. Önce Esenyurt’ta tamamen hukuksuz bir arama, kötü muamele ve altı tamamen boş gerekçelerle Ahmet Özer başkanımızı tutukladılar.

Sonradan tutuklama gerekçesine bir şey bulamayıp bir de gizli tanık peydahladılar. İstanbul’un en hızlı iddianame yazan savcısı, 200 kişiye 4 günde iddianame yazarmış. Ahmet Özer’e gerekçeleri uyduramadığı bir halde hala daha biz ondan iddianame bekliyoruz.

"KAYYUMLARA KARŞI MÜCADELE İÇİNDEYİZ"

Diğer taraftan Mardin, Halfeti’ye kayyum atamışlardı, eleştirdik. Dün de Tunceli’ye ve Ovacık’a, Ovacık Belediye Başkanı’mız Mustafa Sarıgül’e bir suç icat edip kayyum atadılar. 12 yıl önce bir cenazeye gitmiş ve o cenazenin suç olduğunu 10 yıl sonra devletimiz idrake varmış.

O cenazeye gitmek bir terör örgütü faaliyetidir diye geçen hafta 6 yıl ceza verdiler. Milletimizin önünde Sayın Erdoğan’a -bu kararları o veriyor- söylüyorum: Ölüye değil, diriye yapılır taziye. Hiçbir anne-baba yitirdiği çocuğunun işlediği suçtan, örgütsel mensubiyetinden sorumlu değildir, tutulamaz.

O anneye taziyeye gidenler terör faaliyeti işlemezler. Amel defteri bir gün önce kapanmış, öbür dünyada yaptıklarının hesabını verecek birinin annesine giderler. Siz, ölen biri üzerinden taziyeye gidene suç üretemezsiniz. Kaldı ki o savcıyı bulacağız ve şahit dinleteceğiz.

Belediye Başkanı’mız diyor ki, "O günler, örgütün Tunceli’de çok güçlü olduğu günlerdi. Beni savcı aradı, dedi ki, ‘Bölge sıkıntılı, güvenlik güçlerini oraya gönderip de onları tehlikeye atmak istemem. Sen belediye başkanı olarak aile ile konuşsan, şu cenazeyi aileye sen teslim etsen de orada terör örgütü bu cenaze götürülürken askere saldırıda bulunur. Boşu boşuna güvenlikli olmayan bölgeye biz gitmeyelim. Rıza gösterirlerse sen al götür cenazeyi.'"

Aile kabul etmiş. Belediye başkanımız savcının ve valinin bilgisi dahilinde cenazeyi götürmüş ve törene refakat etmiş. Şimdi terörist cenazesine katılmaktan suçluyorlar. O savcıyı bulacağız. Konuşturacağız. İnsafı, vicdanı varsa bu doğruları Türkiye’nin önünde söyleyecek ama iki yıl önce bu davayı açmak ne demek ve nasıl bir zihniyetle karşı karşıyayız bunu görmek gerekiyor.

Milletvekillerimiz bölgedeler, PM adına Saniye Barut bölgede ve kayyumlara hangi partiye atanırsa atansın sonuna kadar karşı olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum ve bu salona 30 Kasım günü, 414 seçilmiş belediye başkanımızı çağırdık.

Oturacağız, korkmadığımızı, sinmediğimizi, ayrı ayrı hedef alındığımız zaman diğerini yalnız bırakmayacağımızı hem kayyumlara hem de AK Parti’nin tüm belediye başkanlarımıza karşı giriştiği itibarsızlaştırma faaliyetlerine karşı mücadele içinde omuz omuza olduğumuzu bu salondan dosta ve dost olmayana gösterecek, CHP’lilik bilinciyle dosta güven, dost olmayana da kaygıyı sonuna kadar hissettireceğiz."