Futbolda sahnenin ışıkları bazen dev aktörleri aydınlatır, bazen de hiç hesapta olmayan figüranlar bir gecede başrole çıkar.

Dün gece, Kadıköy'ün çelik gibi soğuk sahnesinde, Fenerbahçe’nin sarı-lacivertli şövalyeleri, düşük bütçeli ama yüksek cesaretli İskoç savaşçılarının kılıçları karşısında çaresizdi. Bu, bir yenilgiden fazlasıydı. Bu, bir hikayenin kötü yazılmış bir bölümüydü.

Fenerbahçe savunması… Son haftalarda rakiplerine nefes aldırmayan, kalelerini bir Orta Çağ şatosu gibi koruyan o duvar, dün gece kağıttan yapılmış bir dekor gibi yerle bir oldu. Rangers’ın bitmek bilmeyen kontratakları, bir bıçak gibi Fenerbahçe’nin göbeğine saplandı.

Rangers, savunmanın her çatlağını buldu, her boşluğu delik deşik etti. Kanatlardan gelen rüzgar, orta sahadan sızan ince su misali, Fenerbahçe’yi adeta lime lime etti.

♦♦♦♦♦

Asıl hazin olan, Mourinho’nun bir çaylak teknik adama, Barry Ferguson’a yenilmesiydi. Oysa Mourinho, futbolun kupalarla süslenmiş dahisi!

Dün gece ise, eski bir piyanistin sahnede yanlış notalara basması gibi çaresizdi. Ne sahadaki oyuncular, ne de kulübedeki Mourinho, Rangers akınlarına set çekebildi.

Savunmanın direği Skriniar, Fred’in yokluğunda açılan gedikleri kapatmaya çalışırken kendi mevzisinden oldu. Amrabat, sahada bir yolunu kaybetmiş seyyah gibiydi. Eğribayat’ın elleri, gelen toplara sadece uzandı ama hiç tutunamadı.

Fenerbahçe maç boyunca sadece 8 faul yaparken, Rangers'ta bu sayı 10'du. Ve takımda sarı kart gören tek isim Talisca'ydı, o da hakeme itirazdan! Sırf bu rakamlar bile, Fenerbahçe'nin ne denli ürkek bir ruh haline büründüğünü göstermeye yeter. Kendi evinde, böyle dişli bir rakibe karşı bu kadar 'kibar' oynarsan, tokadı yemen kaçınılmaz!

Oysa Rangers dediğin, futbol sofrasında alışılageldik ağır misafirlerden biri değildir. Cebindeki para, Fenerbahçe’nin çorba parası kadar bile değildir. Ama bazen savaşları silahlar değil, yürekler kazanır. Ve dün gece Rangers, yüreğini sahaya koydu.

♦♦♦♦♦

Fenerbahçe, en büyük darbeyi, hücumda en güçlü olduğu sol kanattan yedi. Kostic ve Tadic’in dansına, Rangers davul çalarak karşılık verdi. İkilinin her kıpırdanışında, İskoçlar bölgeyi kalabalıklaştırdı, pas bağlantılarını boğdu ve sonunda Fenerbahçe’yi sahada ayakta durmaya çalışan ama tökezleyen bir boksöre çevirdi.

Ve sonra Mourinho... Taktik ustası, kupaların efendisi... Ama dün gece, genç bir çaylağın elinde tahtını salladı. Talisca’nın oyuna girmesi, bir generalin elindeki kozu sahaya sürmesiydi.

Ama ardından Szymanski’nin çıkışı, ordunun başkomutanını savaşın ortasında atından indirmek gibiydi. Amrabat’ı Raskin ve Diomande gibi iki savaşçıyla baş başa bırakmak, kendi askerini çıplak ellere teslim etmekti.

♦♦♦♦♦

Yine de mucizeler vardı. Rangers’ın iki golü VAR’ın keskin terazisinde silindi. İlk yarının sonunda Fenerbahçe, hala nefes alıyordu.

Ama ikinci yarının başında yapılan hatalar, takımın ciğerlerine ağır bir yük bindirdi. Mourinho’nun değişiklikleri, zaten güçlükle dönen çarkları tamamen durdurdu.

Ancak bu öykü henüz bitmedi. Fenerbahçe hala bu turun favorisi. Kağıt üzerinde, kalitesiyle, ismiyle, tarihinin yüküyle… Ama kağıtlar bazen yanar, bazen yırtılır. Bu takımı çeyrek finale taşımak için yalnızca kalite yetmez, biraz yürek ve bolca akıl gerekir.

♦♦♦♦♦

Ve Mourinho, bu takımı çeyrek finale taşımak istiyorsa, artık ceketini ilikleyip sahneye çıkmalı. Bu tur, bir yol kazası olmaktan çıkıp bir felakete dönüşmeden, tecrübesini konuşturmalı.

Yoksa, futbolun kara mizahı bir kez daha devreye girer ve tarihe, büyük usta Mourinho’nun, acemi Ferguson’a diz çöküşü yazılır.

Ve böyle bir hikaye, anlatılmaya bile değmez.