Önceki gün…

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu bir grup gazeteciyle buluştu. Suriye’de yaşananlar konuşulurken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin süreç hakkında bilgisi olup olmadığına ilişkin görüşünün sorulması üzerine şu cümleyi kurdu: “O açılım veya yeni süreç başlatma yorumuyla bağlantı kurarak ‘Muhtemelen biliyorlardır’ dedim. En azından Sayın Bahçeli biliyordur diye düşünüyorum. Çünkü o bir anda ortaya çıkan PKK açılımı veya Abdullah Öcalan açılımıyla bunu birleştirdiğinizde, en azından MHP liderinin haberi vardır diye düşünüyorum.”

Bu tespit üzerine Ankara koridorlarında biraz nefes almaya çalıştım.

Bir dostum, 8 Aralık’ta Şam’ın düştüğü gün MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın yaptığı açıklamaya dikkat çekti:

“13 yıl süren iç savaşın sonunda, 61 yıl süren Baas rejimiyle birlikte 54 yıl süren Esad iktidarı sona erdi. MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te yaptığı tarihi çağrıyı, Orta Doğu’da nelerin olup bittiğini tam olarak kavrayamayanların bir müddet ekranlardan uzak kalması veya büyük bir pişkinlikle arzı endam etmeye devam etmeleri kendi bilecekleri iştir.”

PKK/YPG’de silah bırakanlar

İlk bilgi: Devlet, Suriye’de Beşar Esad yönetiminin son iki yılda çok ciddi bir şekilde “sorunlar” yaşadığını biliyordu. 2016’dan sonraki gidişat Esad aleyhineydi. Bunun istihbaratı her gün yeni bilgilerle perçinlendi.

İkinci bilgi: 31 Mart yerel seçimlerinden sonra Bahçeli’ye “Silahların olmadığı bir çözüm” konusunda DEM kanadından bazı taleplerin geldiği iddia edildi.

Üçüncü bilgi: Devlet, İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’ın yapacağı açıklamanın Kandil mi yoksa Suriye’deki PKK/YPG üzerinde mi etkili olacağını masaya yatırdı. Sonucunda; Öcalan’ın yapacağı açıklamaların Suriye’de daha etkili olacağı konusunda mutabık kalında. Öcalan’ın yeğeni DEM Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan da İmralı’ya gitti. Burada yapılan görüşmede 43 sayfalık bir metin oluştu. Tabii yine Bahçeli tarafından yapılan bir açıklama gündeme bomba gibi düştü: “22 Ekim tarihli Grup Toplantımızdan itibaren ne demişsek aynen yanındayız. İmralı’yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz. (26 Kasım 2024)” Önümüzdeki günlerde bu görüşme gerçekleşecek ve sonucunu göreceğiz.

Devam edelim bilgilere.

8 Aralık’ta HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle başlayan yeni süreçte PKK/YPG kanadında ciddi gelişmeler yaşandı. Tel Abyad ve Münbiç’in Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından alınmasından ardından YPG’nin kontrolündeki Ayn el-Arab (Kobani) üzerinde “güç savaşı” yaşanıyor. Bir not daha: PKK/YPG içinde Öcalan’a yakın bazı grupların silah bıraktığı bilgisi Ankara’ya ulaştı ve bunun da devamının geleceği konuşuluyor. Hatta, 16 Aralık’ta, PKK/YPG’nin Deyrizor-Busreya polis komutanı Muhammed el- Ahmed’le birlikte yüzlerce kişinin SMO’ya katıldığı açıklandı. MHP kanadı da bu gelişmeleri yakından takip ediyor. Bu noktada Öcalan’ın yapacağı çağrının daha anlamlı hale geldiği değerlendirmeleri yapılıyor.

Birleşik Suriye mi, Suriye’nin birliği mi?

Peki Suriye’de ne olacak? Ankara’da yapılan değerlendirmelere göre: “Birleşik Suriye” ile “Suriye’nin Birliği” ifadeleri, Suriye’nin geleceği üzerine farklı siyasi yaklaşımları ifade ediyor. “Birlik” diyenlere göre bu yaklaşım, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını, merkezi bir hükümet yapısının devamını ve ülkenin parçalanmasına karşı çıkmayı ifade ediyor. Özellikle şu noktalar öne çıkıyor:

- Toprak Bütünlüğü Vurgusu: Suriye’nin parçalanması hem bölgesel hem de küresel istikrarsızlık risklerini artırabilir.

- Etnik ve Mezhepsel Bölünmeye Karşı Tutum: Suriye, çok etnikli ve mezhepli bir yapıda. Bu yaklaşım, farklı gruplar arasında eşitlik ve uzlaşıyı savunmak yerine parçalı bir düzeni reddederek merkezi bir otoriteyi destekler.

- Uluslararası Müdahaleye Karşı Tepki: Özellikle bölgesel güçlerin (örneğin İran ve Rusya) veya Batı’nın desteklediği ayrılıkçı ya da federatif taleplere karşı bir duruş olabilir.

Tam karşısında da ABD-İngiltere- İsrail hattının savunduğu “Birleşik Suriye” var. Bu ise federal ya da konfederal bir yönetim anlayışını savunuyor. Özellikle Kürt, Arap, Türkmen gibi farklı etnik ve mezhepsel gruplara daha fazla özerklik tanınması, merkeziyetçiliğin azalması gibi talepleri içeriyor.

Ankara’daki esas yaklaşım şu: “Suriye’nin birliği özellikle Türkiye ve İran gibi ülkeler için stratejik bir öneme sahip. Çünkü bu ülkeler, Suriye’nin parçalanmasının kendi sınırları içinde ayrılıkçı hareketleri teşvik edebileceğinden endişe duymaktadır.”

Sonuç olarak, (Suriye’nin Birliği) ilkesi, uluslararası hukuk ve bölgesel istikrar açısından ideal. Ancak kapsayıcı bir yönetim modeli kurulup kurulamayacağı ve yerel halkların taleplerinin ne ölçüde dikkate alınacağı, bu politikanın başarıya ulaşıp ulaşmayacağını belirleyecek.