Eğer iktidarı ilgilendiren kritik bir konu varsa yaşanan gelişmelerden bir gün sonra iktidar medyasına bakarım.
Kim, nasıl görmüş diye!
Hafta sonu TBMM Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ve DEM’li Pervin Buldan, İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüştü ve 7 maddelik bir mektup yayımlandı.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısının ardından yapılan görüşme sonrasında Cumhur İttifakı’nı destekleyen gazetelerden Hürriyet dışında (manşetine taşıdı) hemen hemen hepsi “temkinliydi.” Birinci sayfada ancak küçük görülen, sıradan bir haber niteliği taşıyordu İmralı görüşmesi ve 7 madde. Ki Kürt siyasetini yakından takip edenler de “Öcalan da temkinli bir açıklama yapmış. Süreci izliyor” değerlendirmesi yaptı. Ayrıca 2009-2015 arasında yaşanan “Çözüm sürecini” yakından izleyenler şu değerlendirmeyi yaptı: “Abdullah Öcalan o dönem örgüt tarafından boşa düşürülmüştü ve silah bırakmamışlardı. Bugün de İmralı gücünü anlamak istiyor. Kendisine gelen heyete mutlaka Kandil ve DEM için de notlar vermiştir.”
Öcalan kim üzerinden etkili?
Abdullah Öcalan’ın “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil (bir işi en iyi biçimde yapacak düzeyde bilgisi olan, usta, yeterli ve yetkili kimse) ve kararlılığa sahibim” cümlesinin altını çizmekte fayda var.
Neden mi? Çünkü; devletin de ve kamuoyunun da yanıtını aradığı soru şu: “Öcalan örgütünü silah bırakmaya ikna edebilir mi?” İddialara göre, devlet, İmralı’nın nerede ve kim üzerinde etkili olduğuna dair bir çalışma yapmış. Öcalan’ın, Suriye’deki YPG yapılanması üzerinde daha etkili olduğu konusunda bazı raporlar hazırlanmış.
Hatırlatayım:
8 Şubat 2014’te yapılan İmralı görüşmesinde HDP Heyeti, Kandil’in Rojava (Suriye’nin kuzeydoğusu) konusunda AKP politikasına yönelik eleştiri ve kaygılarını Öcalan’a aktarır. 2015’te Mezopotamya Yayınevi tarafından basılmış ‘İmralı Notları’ adlı kitapta yazanlara göre HDP heyeti adına söz alan İdris Baluken ile Abdullah Öcalan arasında şöyle bir diyalog geçer:
- İdris Baluken: Hakan Fidan’la görüşmemizde Rojava konusunda, KCK’nın stratejisini tekrar gözden geçirmesini istediğini özellikle aktardı.
- Öcalan: (Sinirlendi) Nasıl yani, ne diyor?
- İdris Baluken: PYD’nin Esad’la birlikte hareket ettiğini, muhalefet içinde yer almadığını düşünüyorlar.
- Öcalan: (Sinirlenerek) Yalan söylüyorlar. Rojava’da bir sonuç alacaksa benimle görüşme yapacaklar. Ben oraya yirmi yılımı verdim. Kimse oraları benim kadar bilemez. Esad da beni ailece tanır. Esad’la işbirliği yapan asıl onlardı.
‘İmralı Notları’ndaki o bölüm
İmralı’dan gelen mektupta şu tespiti de anlamakta fayda var: “Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.” Türkiye’nin, Beşer Esad sonrası Suriye konusunda “Toprak bütünlüğü” vurgusu yaptığını biliyoruz. Ancak… Bir plana göre de “Birleşik Suriye” isteyenler de var. Bu noktada Suriye’nin kuzeyinde de Irak’taki gibi bir bölgesel yönetim mi olacak? Soru bu!
Yine hatırlatayım:
Ekim 2013’te Başbakan Tayyip Erdoğan, Sırrı Süreyya Önder’i davet ederek bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme üç saat sürdü ve Erdoğan’ın yanında sadece Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan bulunuyordu. ‘İmralı Notları’ adlı kitapta Önder, bu görüşmenin detaylarını Öcalan’a aktarır.
Buna göre; 9 Kasım 2013’te İmralı’ya giden BDP heyeti içerisinde yer alan Önder ile Öcalan arasında şöyle bir diyalog geçer:
- Önder: Başbakan devam etti: “Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim” dedi.
- Öcalan: (Sinirlenerek) Sen de ona söyle: Biz de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir!
SONUÇ: Bakalım ikinci hatta üçüncü İmralı görüşmelerinde neler yaşanacak? Öcalan, “silah bırakın” çağrısını ne zaman yapacak? Bu konuda devletin mutlaka bir planlaması vardır ve süreç o plan dahilinde yürüyordur.