Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de “el sıkışmayla” başlattığı süreç dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şu cümleleriyle netleşti:

“İlgili arkadaşlarımıza, bölücü örgütün lağvedilmesini sağlayacak çalışmaların dikkatle ve çok yönlü bir şekilde yürütülmesi talimatını verdik.”

Bu sürece başından bu yana karşı çıkan Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’yla dün uzun uzun konuştum. 16 yıl önce yaşananlar üzerinden bugünü anlattı.

Dedi ki:

“2009’da başlayan çözüm süreci, ülke tarihine sadece sözde bir barış girişimi olarak değil, aynı zamanda bir devletin içeriden çökertilme planı olarak da geçti. PKK terör örgütü, 2000’li yılların başında askeri operasyonlar karşısında zayıflamış ve bitme noktasına gelmişti. Terörle mücadelede başarılı bir dönem yaşanırken bu zayıflama, teröristlerin kırsalda etkisiz hale getirilmesiyle birlikte örgütün eylem gücünün de iyice düşmesine yol açtı. Tam bu noktada, görünürde barış isteyen FETÖ yapılanması bürokrasi ve siyasetteki imkanlarıyla, devleti yavaş yavaş zaafa uğratmak için bu süreci bir fırsat olarak gördü.

“Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türk devletinin her kademesine sinsice sızarak, yıllarca örgüt elemanlarını kritik noktalara yerleştirdi. Güvenlik, istihbarat ve adalet mekanizmasındaki FETÖ unsurları, PKK ile açıktan değil, dolaylı bir ittifak kurarak harekete geçti. FETÖ’nün amacı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni terörle mücadelede pasifize etmek, PKK’nın ise kırsaldaki varlığını yeniden organize ederek şehirlerde etkin hale gelmesini sağlamaktı.

2009 Oslo görüşmeleri, bu planın başlangıç hamlesiydi. PKK ile barış adına masaya oturulurken, FETÖ medyası bu süreci büyük bir coşkuyla destekleyerek toplumu psikolojik olarak hazırladı. Çözüm sürecine karşı çıkan her asker ve bürokrat, FETÖ’nün kontrolündeki yargı ve medya tarafından hedef alınıyordu. Bu süreçte PKK, yalnızca rahat bir nefes almakla kalmadı; aynı zamanda şehir merkezlerinde altyapısını oluşturmaya başladı.

“Şehirlerde kazılan hendekler ve depolanan silahlar, FETÖ’ye yakın istihbaratçıların raporları görmezden gelmesiyle mümkün oldu. Operasyon izinleri bilinçli olarak geciktirildi veya tamamen iptal edildi. 2014’teki Kobani olayları, FETÖ-PKK ittifakını gözler önüne serdi. 6-8 Ekim olaylarında, FETÖ medyası kargaşayı körükleyerek, PKK’nın sokaklarda kaos yaratmasına zemin hazırladı.

“PKK, çözüm sürecini bir toparlanma ve yeniden organize olma süreci olarak kullandı. 2015’te hendek terörü patlak verdiğinde, örgüt şehir merkezlerinde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir hazırlıkla Türk devletine meydan okuyordu.”

PKK yeniden organize olursa ne yapacaksınız? - Resim : 1

İki yıl önce teslim olmuşlardı

Peki ya bugün? Cihat Yaycı herkesin kafasındaki sorulara yanıt istiyor:

* Terör örgütü neredeyse çökertilmişken, düşmanı zayıf olan devlet neden masaya oturmayı düşünüyor?

* Taviz vererek çözüm arama stratejisi, PKK’nın yeniden organize olmasına yol açmayacak mı?

* PKK’nın en zayıf olduğu bu dönemde, masaya oturmak devletin zaafa uğramasına sebep olmaz mı?

* Hepsinden ötede; şimdiye kadar devletin en büyük başarısı olan PKK’nın dağılma süreci, neden PKK’nın nefes almasını sağlayacak bir müzakere sürecine dönüştürülüyor?

Bakın daha 2 sene önce ‘bizi öldürüyorlar, mağaralardan başımızı çıkartamıyoruz, TSK ve MİT ölüm listeleri yapmış her gün bizleri öldürüyor’ diyerek ağlayan Duran Kalkan, Öcalan’ın devlet tarafından muhatap alınacağı, PKK ile mücadele değil müzakere yapılması gündeme geldikten hemen sonra adeta bir hayat öpücüğü bulmuşçasına 24 Aralık 2024 günü şu açıklamaları yaptı: ‘Gelinen süreç bizim (terör örgütünün eylemlerini kast ederek) AKP-MHP faşizmini zorlamamızla yapıldı…’ Terörist elebaşlarından ve daha 1.5 sene önce ‘öldürülüyoruz, mağaramızdan çıkamıyoruz’ diyen Duran Kalkan adeta zafer ilanında bulundu. Bunları da görmek gerekiyor.