Alemde yazılmayanlar, konuşulmayanlar hep vardır…

Galatasaray ile Fenerbahçe arasında ‘ebedi dost’ olduklarını iddia eden romantikler olabilir ama işin gerçeği bambaşkadır. Tıpkı savaşları başlatan siyasilerin, kurbanların ise halk olduğu gerçeği gibi. Algıyı yönetenlerin kitabının önsözünde ise şöyle yazar: Ezeli rekabet…

Dost ve örnek olması gereken ama bunu istemeyen iki camianın yöneticileri fanatik taraftarlara, sosyal medyadaki algıcılara şirin gözükmek için geçmişte olduğu gibi hem başarısızlıklarını gölgelemeye hem de yarışta geride kalmamaya özen gösteriyorlar. Amaç güçlerin çıkarı değil mi? Yoksa kim kime "Ahlaksızlar" diyebilir ya da kim kimi terör örgütü ile bağdaştırabilir?

Eski yöneticiler 90’lı yıllarda medya aracılığı ile atışır sonunda dostluk kazanırdı. Derbi sonrası iki arkadaş kahvede tartışır bir iki güne barışırdı. Tribünlerde tezahüratlar küçük düşürücü sözler söylenirdi ama ardından çorbacıda maç konuşulurdu (Konu tabii ki hakem hataları).

Bunların yerini şimdi siyasi literatüre de giren ‘post modern’ bir yaklaşım aldı. Sosyal medya dili gelişti, benliğimizden uzaklaştık. Artık camiaların arasındaki husumetin tamiri zor bir hale geldi.

Günümüze dönecek olursak: Galatasaraylılar 8 puan farkın rahatlığında ama uzun süredir şampiyon olamayan Fenerbahçe’nin nefesini ensesinde hissediyor…

Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki rekabet sadece sahada olmaz…

Puan farkının 8 olmasına aldanmayın. Geçmişte birçok örneği var. Kapanan puanlar iddialı açıklamalar ile gelmiştir hep. Adnan Polat’ın “20.45”ini unutmadık. “8 de kapanır 18” de diyen Terim’i de… “Cey cey saat kaç” diyen Ali Şen’i nasıl unuturuz? 2003-2004’te 8 puan geriden gelen Daum’lu Fenerbahçe?

Şimdi herkes “8 puan fark kapanır mı” diyor. Neden kapanmasın?

“Sahada kalan, hak eden şampiyon olsun ama yeter ki bu kavga bitsin” diyen bir kesim olduğunu da unutmayalım.

Puan farkı ne olursa olsun kimin şampiyon olacağını sahada futbolcular söyleyecek. Herkes işine odaklansın!