SOSYAL MEDYA
İkide bir “Artık eski Türkiye yok” diye naralar atıyorlar.
Neymiş, yeni dedikleri Türkiye artık daha demokratikmiş, hukukun üstünlüğü varmış, vesayet yokmuş falan filan.
Gerçi “eski Türkiye” diye karaladıkları Türkiye bugünkünden çok farklıydı ama olumlu yönde.
Sosyal medyada gördüğüm bazı maddeleri sizle de paylaşmak istedim;
- Asgarî ücreti sanayide çıraklar alırdı, şimdi asgari ücret, ortalama ücret oldu.
- Asgari ücretin yüzde 20’si kira geliriydi. Şimdi asgari ücret ancak kiraya yetiyor.
- Asgarî ücretli bile düğünlerde altın takardı şimdi mümkün değil, davetiye korkulu evrak oldu.
- İşçilerin yüzde 90’ı sendikalıydı. Şimdi yüzde 10 sendikalı.
- Emekli ikramiyesi ev alırdı, şimdi takım kışlık lastik alamazsın.
- Emekli maaş bağlama oranı yüzde 70’ti. Şimdi yüzde 30’a indi.
- Tavuk döner yoktu. Kırmızı et boldu, ucuzdu, ihraç ürünüydü.
- Türkiye tarımda ve hayvancılıkta kendine yeten 7 ülkeden biriydi. Şimdi 100’den fazla ülkeden tarım ürünü alıyoruz.
- Peynir tadına bakılarak teneke ile alınırdı. Şimdi fiyatına bakılarak gramla alınıyor.
- Yumurta 25 kuruştu şimdi 6 lira oldu.
- Taşeron işçilik gibi bir garabet yoktu.
- Çiftçinin yerli tohumu kullanması yasak değildi, yabancının tohumuna muhtaç değildik.
- Limanlar bizimdi şimdi yabancıların oldu.
- Sümerbank’ın muhteşem tesisleri vardı. Yok edildiler.
- Aşı tesisleri vardı, şimdi yok.
- İlaç üretiliyordu. Şimdiki gibi ilaçta yüzde 95 dışa bağımlılık yoktu.
- SEKA vardı, ülkenin kâğıt üretimini sağlıyordu. Şimdi SEKA yok, kâğıt ithal ediyoruz.
- Tekel bizimdi, yerli sigara yerli tütün vardı.
- TÜV Araç Muayene İstasyonları Alman Fransız ortaklığına verilmemişti.
- Yaylaların yayla vasfı ortadan kaldırılmıyordu.
- Şeker, buğday, pamuk, mercimek, ay çiçek gibi önemli tarım ürünleri ithali yoktu.
- Ot saman ithali yoktu.
- Peynir ithali yoktu.
- Nişasta bazlı şeker yoktu. ABD’nin zehirli yapay şekerine izin verilmemişti.
- Devlet gübre üretiyordu, dışa bağımlılık yoktu.
- Fabrikalar açılabiliyordu.
- Türkiye’de imalat sanayisi yüzde 80 dışa bağımlı değildi.
- Merkez Bankası’nın kıtlık zamanı kullanılacak rezervi harcanmamıştı.
- İhale yasası keyfe göre değişmiyordu.
- Devlet projeleri 1 defada maliyetini ödeyerek kendisi yaptırıyor, şirketlere proje maliyetinin 10 katını dolar üzerinden 30 yıl ödemeli garantili işler olmuyordu.
- Atanamayan öğretmen yoktu.
- ÇAYKUR zarar etmezdi.
- Politikacılar çok ağır eleştirilir, karikatüre mizaha konu olurdu.
- Hırsıza hırsız denirdi.
- Dış borç 130 milyar dolardı, 660 milyar dolar değildi.
KOMİK
Karalamak için çekim yapıyorlar
Buz gibi soğukta et kuyruğunda bekliyor.
Bir sokak röportajcısı, “Oyunuzu kime vereceksiniz?” diye soruyor.
Sıradaki neredeyse
herkes AKP’ye oy vereceğini söylüyor.
Biri ise “Burada çekim yapıyorsunuz amacınız karalamak, gidin başka yerlerde çekim yapın” diyor.
Sunucu ısrar edince, “Siz kuyrukları çekip iktidarı başarısız gibi göstermek istiyorsunuz” diye daha da efeleniyor.
Komediye bakar mısınız, kuyruk göstermek karalamak oluyor ama o garip kişinin aklına “Neden ben kuyruktayım bu soğukta?” demek gelmiyor.
ÇOK GÜLDÜM
Halkı uyandırmak iyi mi?
Halkı uyandırmaya çalışmak gerçekten çok meşakkatli bir iş.
Ne yazık ki çoğu kez de uyandırmak istediğiniz kişilerin hışmına uğrama tehlikesi de var.
Başkaca bir yorum yapmadan bir öykü paylaşmak istiyorum;
Bir gün kurt sürüye yaklaşır.
Horoz kurdu görünce ötmeye başlar.
Horozun sesine uyanan köpek, kurdu görür ve havlamaya başlar.
Köpeğin sesine çoban uyanır, kurdu görünce yaygarayı basar. Çobanın yaygarasına, uykusu derin olmayan köylüler uyanırlar ve kurdu kovalayıp koyunları kurtarırlar.
Sürü kurtulunca keyfe gelen köylüler horozu kesip çobana ikram ederler.
Zavallı horoz kurdu gördüğünde susmaya devam etseydi, yaşamaya devam edecekti.
Mükafat alması gerekirken boğazına bıçağı yedi.
Öyledir bu işler…
Kurban edilenler hep uyandırmaya çalışanlar olmuşlardır.”
Ya işte böyle dostlar.!