MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Önce bir resmi bilgi vereyim.

“27 Mayıs Darbesi sonrası başlatılan Yassıada Yargılamaları sonrası Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, İmralı Cezaevi’nde asılarak idam edildi. 1990 yılında çıkarılan yasa ile Adnan Menderes ve arkadaşlarının itibarları iade edilerek İmralı Adası’nda bulunan naaşları, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da katıldığı devlet töreni ile 17 Eylül 1990 tarihinde İstanbul Vatan caddesindeki anıt mezara nakledildi.”

Bu hepimizin bildiği bir konu değil mi?

Öyle olmasına öyle de İmralı’daki terörist başı Abdullah Öcalan’ı devlet adına ziyaret eden DEM partili milletvekillerinin sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf kafaları karıştırdı.

Çünkü bu fotoğrafta Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Menderes ve asılan diğer iki bakanın mezarının başında poz vermişler.

Nasıl oluyor bu?

Üç kişinin mezarı hala İmralı’da mı yoksa İstanbul’daki anıt mezarda mı?

Anıt mezar büyük törenle açıldı ve idam edilen üç kişinin naaşlarının buraya nakledildiği açıklanmıştı.

Oysa İmralı’daki mezarlar aynen duruyor. 35 yıl sonra bile kaldırılmamış. O mezarlar sembol olarak mı tutuluyor yoksa naaşlar hala orada da İstanbul’a sadece sembolik bir anıt mı yapıldı?

BUNU YAZMAK GEREK

Barışın kaybedeni olmaz mı?

Bazı tanımlamalar dile pelesenk olur.

Çoğu kez sözün sihrine kapılarak doğru mu değil mi diye bile düşünmeyiz.

Terör örgütünün lideri ile yapılan pazarlıklardan sonra, rahatsızlık duyanlara karşı iktidar sözcülerinin bu pelesenk olmuş klişe sözleri tekrarladığını görüyoruz.

Bunlardan biri, “Barışın kaybedeni olmaz” sözü.

Diğeri ise “En kötü barış bile savaştan iyidir.”

İkisi de gerçekten “sihirli” cümle gibi.

Ancak gerçeği yansıtmıyor ve bunu kimse düşünmüyor.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Sevr Anlaşması bir barış anlaşmasıydı.

Ama barışın kaybedeni Osmanlı İmparatorluğu idi.

Eğer arkasından Kurtuluş Savaşı’nı vermemiş olsaydık bugün yoktuk.

Demek ki “en kötü barış” savaştan daha iyi değilmiş.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Şimşek 20 ay sonra aynı yere geldi

Şubat ayı enflasyon rakamı yüzde 39.05 olarak açıklandı.

İktidar sözcüleri ve yandaş medya “son 20 ayın en düşük enflasyonu” diye neredeyse zil takıp oynayacak.

Ama gelin gerçeğe bir bakalım.

Büyük umutlarla ekonominin başına oturtulan Mehmet Şimşek, Haziran 2023’te makamına geçtiğinde enflasyon yüzde 38.21’di.

Sonraki aylarda tırmanmaya başladı ve yıl sonuna gelindiğinde enflasyon rakamı yüzde 64.77’ye çıktı.

2024 Mayıs’ına geldiğimizde enflasyon oranı yüzde 75.45 olmuştu.

Yıl sonu ise düşüşle yüzde 44.37 ile kapandı.

Düşüş yeni yılın ilk iki ayında da sürdü ve 39.05’e indi.

Sevindikleri bu.

Geldiği günden beri enflasyonu yükselten Mehmet Şimşek, 20 ay sonunda göreve geldiği noktaya geri dönmüş oldu.

Enflasyon düşüyor gibi görünse de fiyatlar anormal arttı ve o noktada kaldı.

Satın alma gücünde ise çok az bir artış oldu.

Bu durumda Mehmet Şimşek ne yapmış oldu?

NOT: Tabii bu rakamlar sarayın rakamları, gerçek enflasyon ise bunun tam iki katı.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

TÜSİAD’a bile halkın halini hatırlattılar

Gazeteci Erdem Beliğ Zaman’dan gelen iğnelemelerden iki örnek daha sunuyorum;

AKP’yi tebrik etmeli!.. Senelerdir emekçiyi, çalışanı sömürenlerden müteşekkil TÜSİAD’a bile vatandaşın halini hatırlatmayı başardığı için!

***

Temeli 30 yıl önce atılan Niğde Havaalanı’nın o gün bu gündür tabelası varmış ama kendisi yokmuş… Bu durum size de bazı devlet kurumlarını hatırlatmadı mı?

ÇOK GÜLDÜM

Sizi benim gönderdiğimi söyleyin yeter

Lig maçlarında hakemlerden çok yakınılıyor ya Yıldırım Tuna da bir hakem fıkrası göndermiş:

Hakem psikiyatra gidip, “Kimseyi mutlu edemiyorum” demiş, “Herkes benden nefret ediyor. Hele o seyircilerin koro halinde bana söyledikleri.”

Son derece anlayışlı doktor, “Sizi çok iyi tanıyorum, geçen hafta maçınızı izledim. Merak etmeyin, ben size yardımcı olacağım” diyerek önündeki kağıda bir şeyler yazmaya başlamış, sonra da “Şu adrese gidin” diye eklemiş, “Göz doktoruna benim selamımı ve sizi benim gönderdiğimi söyleyin!”