Sürekli okuyucu ve izleyicilerim bilir. Her cuma NOW TV’de Orta Sayfa programına katılıyorum ve program sırasında bir portre çiziyorum.

Genellikle portre için o haftanın en popüler gündeminin kahramanını çizmeyi tercih ediyorum.

Geçen hafta şunu fark ettim:

Artık neredeyse her cuma yeni bir “Tutuklu” portresi çiziyorum.

Ev hapsinde olan gazeteci Özlem Gürses’i çizdim.

Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer’in portresini yaptım.

Tutuklu nakil aracında işkence gören Tayfun Kahraman başka bir portreydi.

Peşi sıra Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ı ve Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ı çizdim. Ayşe Barım’ın portresini yapmaya fırsat dahi bulamadım.

Bu hafta da ne yazık ki Gazeteci Suat Toktaş’ı çizmeyi planlıyorum.

***

Katillerin, uyuşturucu baronlarının, kadına şiddet uygulayanların, Hizbullah tetikçilerinin, bebek katillerinin, sokak eşkıyalarının, trafik magandalarının adliyelerin bir kapısından girip diğer kapısından çıktığı ülkemde, şu tutuklanan isimlere bakar mısınız?

Gazeteciler, akademisyenler, menajerler, siyasetçiler...

Ne yazık ki bu manzara devam edecek.

Söz söylemek, mesaj atmak kurşun atmaktan daha ağır bir suç olarak görülmeye devam edilecek.

İnsanlar, ikili bir hukuk sisteminde mağdur olacak.

Aynı eylem biri için suç, diğeri için övgü gerektiren eylem sayılacak.

İktidar yargı sopasını kendisiyle aynı görüşte olmayan herkesin üzerinde sallayıp duracak.

***

Sovyet döneminin ünlü bir klişesi var:

“Dajcie mi czlowieka, a paragraf sie znajdzie”

Sovyet Rusya ya da Demir Perde mensubu Polonya’ya atfederler.

Bir rivayete göre Sovyet yargıç Andrey Vyshinsky, bir rivayete göre de Stalin’in güvenlik şefi Lavrentiy Beria söylemiş.

Anlamı şu: “Sen adamı getir, ben ceza kanununda paragrafı (ilgili maddeyi) bulurum.”

Bizim davalar da buna benzedi artık.

Sen Ümit Özdağ’ı getir, suçu adliyede buluruz (Cumhurbaşkanı’na hakaretten alındı, Kayseri’de 6 ay önce halkı galeyana getirmekten tutuklandı).

Sen Ayşe Barım’ı getir, suçu adliyede buluruz (Film sektöründeki tekelleşme iddiasıyla alındı, Gezi Davası’ndan tutuklandı).

Sen Suat Toktaş’ı getir, suçu adliyede buluruz (Son dakikada akıllara geldi, o tutuklandı).

***

Peki hukuksuzluklar bu kadar açıkken, son bir iki yıldır millet bu kadar derin bir ekonomik kriz yaşarken, kamuoyundaki karşılığı bu kadar düşükken iktidar nasıl böyle icraat yapabiliyor?

Bu hukuksuzluklara nasıl bu kadar rahat imza atabiliyor?

Cevabını Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın muhteşem tespitiyle vereyim:

İktidar ile muhalefet arasındaki “dehşet dengesi” muhalefet aleyhine bozuldu.

(Dehşet dengesi bir soğuk savaş terimidir. İki kutup savaş güçleriyle, caydırıcılıklarıyla birbirini atak yapamaz hale getirir, bu da iki kutup arasında zoraki bir barış ortamı yaratırdı.)

Peşi sıra da kendi gözlemlerimi paylaşayım:

CHP yönetimi, son seçimlerde yüzde 38 almış bir ana muhalefet partisi olmasına rağmen, “seçim istemiyoruz”, “normalleşiyoruz” gibi mesajlarla büyük bir seçim yenilgisi alan ve dengesi bozulan iktidara toparlanma fırsatı verdi.

Bu fırsatı çok iyi değerlendiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir yandan CHP’yi sarsacak adımlar attı, diğer yandan bütün ülkeye/özellikle de muhalefete sahip olduğu devlet/yargı gücünü gösterdi.

İçindeki hizipler, kurultay kavgaları, cumhurbaşkanı adaylığı üzerinden dönen tartışmalarla boğuşan CHP yönetimi de birlik beraberliği sağlayıp sahip olduğu gücü, iktidarın güçsüzlüğünü dahi gösteremedi.

İktidar-Muhalefet dengesi bu şekilde bozulunca da iktidarın bu dengeyi daha da bozacak adımları birbirini izledi.

***

Bu denge yeniden kurulabilir mi?

Elbette kurulabilir.

Yarından itibaren 1050 lira olması gereken elektrik faturası 2000 lira olacak. Emekli maaşları 14, asgari ücret 22 bin lira seviyesinde ve fiyatlar füze gibi artıyor.

Geçim derdi gerçekten çok büyük ve iktidar ekonomiyi düzelteceğim diye vatandaş aleyhine çok ağır tedbirler alıyor.

Hatırlayın, 24 Ocak ya da 5 Nisan kararları o dönemlerin iktidarlarının baskı politikalarıyla birlikte hayata geçiriliyordu.

Bu iktidarın ekonomik tedbirleri de ancak baskı ortamında uygulanabilecek cinsten.

Vatandaş, bu durum karşısında kimsesiz ve sahipsiz.

CHP ve diğer muhalefet partileri, kendi iç tartışmalarıyla, Cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi yapay gündemlerle uğraşmadan, hatta vakit kaybetmeden iktidarın yarattığı bu yoksulluğu, kriz ortamını yaşayan vatandaşın yanında yer almalıdır.

Kaybolan denge ancak ülkenin gerçek gündemiyle geri gelir.

***

Muhalefet, iktidara yüzde 30 dahi halk desteği olmayan bir siyasi yapı olduğunu, ekonomik sorunları çözemediğini, Türkiye’ye Cumhuriyet tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşattığını, karşısında ise yüzde 38 oy almış iktidara talip büyük bir siyasi güç bulunduğunu hissettiremezse hiçbir şey yapamaz.

İç siyasi tartışmalarla, cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarıyla da bu iş olmaz.

Bu denge yeniden kurulmazsa da ben her hafta bir “tutuklananlarda bu hafta” konulu bir portre çizerim.