Yargıtay, 28 Haziran 2016 günü gerçekleşen ve 45 kişinin katledildiği Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısı davasını sonuçlandırdı. Yargıtay kararında bir kişi hariç bütün sanıklar hakkındaki yerel mahkeme kararı bozuldu ve sanıkların derhal tahliyesi istendi.
İlk bakışta akıl almaz görünüyor değil mi?
Sen kalk üç canlı bombayla uluslararası bir havalimanını bas, bombaları patlat, 45 kişiyi öldür, 200’den fazla insanı yarala ve 8 yıl sonra elini kolunu sallayarak sokağa salın!
Durum gerçekten böyle mi?
Anlamak için Yargıtay kararını ve İletişim Başkanlığı’nın konuyla ilgili açıklamasını iyi okumak, Yargıtay’dakilerle konuşmak gerek. Ben de öyle yaptım.
***
Önce olayı ve davayı kısaca anımsayalım:
İntihar saldırganları bir Rus, bir Kırgız ve bir Özbek’ti. Güvenlik güçleri saldırının planlayıcısının IŞİD’in İstanbul sorumlusu (Çeçenistan uyruklu) Ahmet Çatayev olduğunu duyurmuştu.
Konuyla ilgili soruşturmayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttü.
30 Haziran 2016’da 16 adrese eşzamanlı operasyon düzenlendi ve 3’ü yabancı (iki Rus bir Azerbaycan vatandaşı) 13 kişi gözaltına alındı. Bakırköy 3. Sulh Ceza Hakimliği, 3 Temmuz 2016’da gözaltına alınan 13 kişiyi de “silahlı terör örgütüne üye olma” ve “tasarlayarak öldürmeye yardım etme” suçlarından tutukladı. Hâkim, tutuklama kararında şüpheliler hakkında atılı suçlarla ilgili kuvvetli suç şüphesini gösteren mağdur beyanları, tanık anlatımları, olay yeri inceleme krokileri, kriminal polis laboratuvarı raporları, HTS kayıtları, telefon ve diğer bilişim-bilgi depolama araçlarına ilişkin inceleme tutanakları şeklindeki somut delillerin varlığına dikkat çekti.
Daha sonra sanık sayısı 46’ya çıktı ve sanıkların 42’si tutuklu yargılandı.
15 Kasım 2017 günü yapılan duruşmada 6 sanık tahliye edildi ve tutuklu sanık sayısı 36’ya düştü.
16 Kasım 2018 günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti son kararını verdi.
Tutuklu sanıklardan altısı için şu suçlardan 45 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve toplam 2 bin 604 yıl hapis cezası verildi:
- Anayasayı ihlal
- 45 kişiyi tasarlayarak kasten öldürme
- 142 kişiyi tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs
- 45 kez mala zarar verme.
Tutuklu yedi sanık ise terör örgütü üyesi olma, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme gibi suçlardan cezalar aldı.
Geri kalan sanıklar da delil yetersizliğinden beraat etti.
***
Dosya Yargıtay’da temyiz aşamasındayken örgüte yardım, örgüt üyeliği gibi suçlardan ceza alanlar bir bir tahliye oldu ve geriye sadece 7 tutuklu sanık kaldı.
Yargıtay, önceki gün verdiği kararda, 7 sanıktan birinin İstanbul’daki 35 örgüt evinin sorumlusu olduğuna ve saldırılardan habersiz olmasının imkansızlığına kanaat getirip kararı onadı. Diğer altı sanıkla ilgili kararları ise “IŞİD üyesi olmakla birlikte saldırıyla bağlarına dair somut delil bulunmadığı” gerekçesiyle bozdu.
Örgüt üyeliğinin cezasını yattıkları gerekçesiyle de tahliyelerini istedi.
İletişim Başkanlığı da konuyla ilgili haberler konusunda şu açıklamayı yaptı:
“Tahliye edilen söz konusu 6 sanık 8 yıldır tutuklu olup, saldırının faili değillerdir. Bu kişiler, örgüt üyeliği, örgütün finansı gibi suçlardan yargılanmaktadırlar. 6 sanığa isnat edilen suçlar yönünden tutuklu kaldıkları süreler verilecek cezaları karşılama ihtimali bulunduğundan tahliyelerine karar verilmiştir.”
***
Yargıtay kaynaklarıyla da görüştüm. Söz konusu altı kişinin örgüt üyesi olduğuna dair ikna olduklarına, ancak dosyada bu sanıkların Havaalanı saldırısına karıştıklarına dair hiçbir bir delil bulamadıklarına dikkat çektiler.
O halde olaydan sonra saldırıyı hızlıca çözdüklerine dair şov yapan dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’a dönemin İçişleri Bakanı Efgan Ala’ya ve dönemin İstanbul Valisi Vasip Şahin’e ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’a açık açık soruyorum:
Havaalanı saldırısıyla ilgisi olmayan IŞİD’cileri bize saldırının gerçek failleri gibi mi yutturdunuz?
Peki Yargıtay ve “Tahliye edilen 6 sanık saldırının faili değillerdir” diyen İletişim Başkanlığı haklıysa, Atatürk Havaalanı saldırganlarına her türlü lojistik desteği sunan gerçek katiller nerede?
***
Yargıtay ve İletişim Başkanlığı haklıysa, o dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü tarafından fena kandırılmışız.
Biz Havaalanı saldırısının failleri içerde sanırken de gerçek katiller ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmış.
Yargıtay ve İletişim Başkanlığı haksızsa katiller yeniden aramıza salınmış.
Şu ülkenin düştüğü duruma bakar mısınız?
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık...