Mahkeme salonlarımızda “Adalet Mülkün Temelidir” yazar.

Bu sözün Atatürk’e ait olduğunu biliriz ama “hayır, Hz. Ömer’in sözüdür” diyenler de...

Buradaki “mülk” sözü, “devlet” anlamında kullanılmıştır.

Gerçekten de adalet olmadan devlet düzeni olmaz.

Bu nedenle yargı bir devletin olmazsa olmazıdır.

Gelin görün ki yargı camiamız son zamanlarda “mülk” sözünü mal mülk gibi algılamaya başlamış.

Mal mülk sahipleri yargılamalarda avantajlı hale gelmiş.

***

Bugün size bir örnek vereceğim.

İzmir’de 30 Ekim 2020 günü meydana gelen depremi unutmak mümkün değil.

Deprem aslında Sisam Adası açıklarında olmuştu.

Ancak Sisam’da sadece iki kişi ölürken, merkez üssüne 70 kilometre uzaktaki İzmir’de büyük yıkım yaşandı. 700’den fazla bina ya yıkıldı ya ağır hasarlı hale geldi. 117 kişi öldü. 1034 kişi yaralandı.

Ülkemiz ne yazık ki “deprem bir doğal afettir, onu felakete dönüştüren tedbirsizlik ve usulüne uygun yapılmayan binalardır” sözünün kanıtı gibi.

Japonya’da, ABD’de, Sisam’da yedi şiddetinde deprem oluyor, felaket olmuyor ama bizde altı üstünde herhangi bir deprem felaketle sonuçlanıyor.

***

İzmir’de yıkılan binalardan biri de müteahhit Ş. Ağar’ın 1993’te inşa edip mülk sahibi Halit Yağcı’ya teslim ettiği Yağcıoğlu Sitesi’nin B bloğuydu.

Depremden iki gün sonra Ş. Ağar ile fenni mesul O. Ayber gözaltına alındı. İki isim de 80 yaşın üzerindeydi. Hızlıca yargılandılar.

Teslim ettikleri iki bloktan birinin ayakta kaldığını, ancak teslim edildikten sonra mülk sahibi tarafından bina statiğini bozacak tadilatlar yapılan B bloğun yıkıldığını anlattılar. Binanın giriş katında dükkanlar, bodrum katında depolar oluşturulmuştu. Sözlerini dinletemediler. Tanıkların ifadeleri de çok ciddiye alınmadı. Mülk sahibi Halit Yağcı “tanık” sıfatıyla verdiği ifadesinde A blokun yıkılmayıp B bloğun yıkılmış olmasını “Allah’ın takdiri” olarak açıkladı. Kendisine dokunulmadı.

Müteahhit, fenni mesul yargılandı ve haklarında verilen cezalar hem istinaf mahkemesinde hem Yargıtay’da onaylandı.

***

Ş. Ağar, cezaevinde sağlık durumu kötüleşince tedavi altına alındı. O. Ayber ise Menemen R tipi cezaevinde. Aralık ayında rahatsızlanınca hastaneye kaldırılan O. Ayber kan değerleri çok kritik olmasına rağmen tedavi edilmeden cezaevine geri gönderildi. Ertesi gün felç geçirdi ve yaklaşık üç aydır yatalak vaziyette. Üstelik vücudunun sadece yüzde 5’ini hareket ettirebiliyor. Buna karşın sağlık heyeti, cezanın infazında sakınca olmadığı yönünde rapor düzenleyerek cezasını cezaevinde çekebileceğini savunuyor.

***

Benim gördüğüm bu olayda iki ciddi sorun var:

- Birincisi: Deprem felaketinin faturası, binalarda ticari alan açmak için her türlü sakatlığa yol açacak tadilatları yaptıran mülk sahiplerine dokunulmaması.

İzmir’den örnek verdiğim dava, mülk sahiplerince kurtuluş amaçlı bir “emsal karar”a dönüştürülmek isteniyor. Kahramanmaraş’taki Ezgi Apartmanı’nın yıkımına neden olan tadilatları yaptıran mülk sahiplerinin avukatı da bu kararı emsal göstererek sorumluluktan kaçmaya çalışıyor.

Aynı duruma bir başka örnek daha: Kahramanmaraş’ta Fazilet Apartmanı’nın altındaki fırını yapı projesine aykırı olarak inşa edip binanın depremde yıkılmasına neden olanlar da ellerini kollarını sallayarak ortada dolaşıyor. Sadece binayı inşa edenler ve onay verenler yargılanıyor.

- İkincisi: Devletimiz “cezasız bırakmıyoruz” algısı yaratmak için bütün sorumluluğu Ş. Ağar ve O. Ayber gibi insanlara yıkmaya çalışıyor. Oysa binaların yıkımına neden olan (kolon kesmek gibi) değişiklikleri yapanlar ellerini kollarını sallayarak dolaşırken 80 yaşını aşmış yatalak insanları cezaevinde tutmak kimsede “cezasız kalmayacak” duygusunu oluşturmuyor. Tam tersine, 80 yaşını aşmış hasta insanlara yapılan muamele işkenceye, hak ihlaline dönüşüyor.

***

İmar affı yasaları yetmiyormuş gibi yargı kararı da yapılarda kafalarına göre tadilat yapan mülk sahiplerini dokunulmaz kılıyor. Bunun yanında Ş. Ağar ve O Ayber gibi kurbanlarla da esas sorumlular örtbas edilmeye çalışılıyor.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yargı camiasına “Adalet Mülkün Temelidir” sözündeki “mülk” sözcüğüyle mülk sahiplerinin kastedilmediğini anlatmasında yarar var. Bir de yazıda sözünü ettiğim işkence gibi uygulamayı sonlandırmasında...

80 yaşını aşmış yatalak birini cezaevinde tutarak gerçek adaleti
getiremezsiniz.