Tam bir yıl önce çocukluk arkadaşlarımızla 15 Şubat 2025 günü Kars’ta buluşmayı kararlaştırmıştık.
Sözümüzü tuttuk. Ülkenin değişik kentlerinden yola çıkıp Kars’ta buluştuk. Uçaktan iner inmez vakit kaybetmeden Çıldır Gölü’ne geçtik.
Geçmişte Kars Valiliği tarafından Çıldır Gölü kenarına yaptırılan kütük evin bulunduğu yerde arabadan indik. Ne yazık ki kütük ev bir süre önce yanmıştı. Kütük evin kalıntılarının olduğu yerden buz tutmuş gölün üzerine çıktık.
Göl yüzeyinin deniz seviyesinden yüksekliği tam bin 964 metre. Bu irtifa ve aşırı soğuk gölü öyle bir dondurmuş ki bırakın insanı, atlı kızakları, kar araçlarını hatta otomobilleri dahi üzerinde taşıyabiliyor. Biz de buz üstünde yaklaşık beş kilometre yürüyüp Gaverman (Çanaksu) köyüne yakın bir yerden kıyıya çıktık.
Sevgili Çağatay Taşkın Yamen’in drone ile çektiği görüntüler, tarif etmeye çalıştığım yürüyüşün ne derece büyülü bir şey olduğunu gözler önüne seriyor.
İtiraf etmeliyim: Soğuğa ve ayaza rağmen yürüyüş hepimize olağanüstü iyi gelmişti.
Bir ara kendimizi kartopu oynayıp karların üzerinde çocuklar gibi boğuşurken bulmuştuk. Ben kendimi çok mutlu hissetmiş, arkadaşlarımdan da aynı enerjiyi almıştım.
***
Üç dört saat önce yaşadığımız büyük kentlerin ve ülkenin sorunlarıyla boğuşurken, Çıldır gölünü kaplamış uçsuz bucaksız buz kütlesinin üzerinde neden böyle mutlu olmuştuk dersiniz? Birincisi hepimiz anavatanımıza dönmüştük. Çocukluk herkesin anavatanı değil midir? İkincisi İnsan buzun üzerinde yürürken sadece adımını attığı yere, karın çıkardığı ayak sesine ve ciğerlerinden çıkan nefese odaklanabiliyor.
Sadece bu üç şeye odaklanan bir insanın, Cemal Süreya’nın deyişiyle “hohlasan gök buğulanacak bir ortamda memleketin dört bir yanını sarmış, bolca kötülük barındıran gelişmelerini anımsaması da gerçekten zor oluyor.
***
Buzdaki uzun yolculuğumuzu tamamlayıp kıyıya vardığımızda memleketin dört bir yanından gelmiş başka insanlarla da karşılaştık.
Bir tarafta sarı balık yiyenler, bir tarafta halay çekenler, bir tarafta sıcak çayı avuçlarına alarak ellerini ısıtmaya çalışanlar... Kızakları çeken atların boynundaki çıngırakların sesi, halay için hep birlikte söylenen türkülere karışıyor. Hepimizin ortak yanı ise neşe... Bütün o ağır sorunları, kötülükleri geldiğimiz kentlerde bırakmışız sanki.
***
Kars Merkeze dönünce akşam yemeğini değerli ağabeyimiz Gürbüz Çapan’ın inşa ettiği Otel 1924’te yedik. Gürbüz ağabey, Atatürk’ün 1924’te Kars’a geldiğinde kaldığı binanın olduğu yere Baltık mimarisini de yansıtan bir otel yaptırmış ve Atatürk’ün gelişinin 100. yıldönümüne atfederek otelin ismini 1924 koymuş.
Bu detayları öğrenince “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” türküsü daha bir anlam kazanıyor ve ATA’sına türkü yazan bir şehirde büyümüş olmaktan gurur duyuyor insan. Bizim kalabalık grup akşam, Gürbüz ağabeyin kız kardeşi Tomris Hanım’ın bizzat elleriyle yaptığı kaz yemeğini ve bulgur pilavını pelverde eşliğinde yerken de Çıldır Gölü üzerindeki aynı ruh halini taşıyordu.
Kahkahalar, türküler, halk dansları gırla gidiyordu.
***
Kars’taki iki günün ardından vedalaşırken hepimiz aynı görüşteydik:
Biz neşeli insanlardık.
Eski Türkiye, bütün olumsuzluklar karşısında neşeli olmayı bilen, dayanışan, eğlenebilen, türkü söyleyebilen, sosyalleşebilen insanların ülkesiydi ve bu ülkede ne yazık ki neşeli ve mutlu olmayı, türkü söylemeyi, dans etmeyi düşman gören bir zihniyet gelişti. Birileri neşemizi çaldı.
Birileri hepimizin seçim tarihi geldiğinde kendilerine oy verecek mankurtlara dönüşmemizi, somurtkan, sinirli ve yalnız insanlar olarak yaşamamızı istiyor. Birileri, saçtıkları korkunun esiri olmamızı, o korkunun yarattığı umutsuzluk ortamında bu sefil mutsuzluk halini kader olarak görmemizi bekliyor.
***
Uçağa binmek için havaalanında beklerken ilk dikkatimi çeken şey, yaşadıkları kentlere dönmeye hazırlanan insanların o somurtkanlık maskesini yeniden takmış olmalarıydı.
Bekleme salonunda nefes.com.tr’deki haberlere bakarken başka bir şey dikkatimi çekti. Bir habere göre ülkede “mutluyum” diyen insanların oranı geçen yıla göre yüzde 51’den yüzde 48’e düşmüş.
Mutluluğumuzdan üç puan daha gitmiş. Kim bilir neşemiz daha ne kadar yara aldı?
***
Bu kötülük ordusuna karşı neşenizi korumayı, arkadaşlarınıza/çocukluğunuza/memleketinize zaman ayırmayı, mutlu ve umutlu olmak için mücadele etmeyi ihmal etmeyin.
Madem yazıya donmuş Çıldır gölünden başladım, o zaman Kars’la neredeyse aynı iklim ve coğrafi özelliklere sahip bir kasabada yaşayan Rus yazar Tolstoy’un “donmuş göl” göndermesiyle bitireyim.
Ünlü yazar, yaşadığı yerdeki donmuş gölün, baharın gelişiyle geçirdiği değişimi “buzların erimesine engel olamazsın” diye anlatır.
Tolstoy haklı: Hiçbir göl dört mevsim donmuş kalmaz. Bahar önünde sonunda gelir ve gölü kaplayan buz kütlesini büyük çatırtılar eşliğinde eritir. O bahar, umutla, neşeyle birlikte yakında Çıldır’a da Kars’a da Türkiye’ye de gelecek. Hiç şüpheniz olmasın!