Malumunuz, iktidar ittifakı ekonomik kriz nedeniyle kaybettiği zemini, terör sorununu kalıcı bir şekilde çözerek yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Klişeler uydurmakta hayli başarılı olan iktidarın halkla ilişkiler ve propaganda ekibi, bu sürecin adını “Terörsüz Türkiye” koymuş.
Terörsüz Türkiye hareketi kapsamında DEM Parti ile terör örgütünün kurucu lideri Abdullah Öcalan arasında fiziki bir görüşme trafiği başladı.
Bu kapsamda Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan DEM Parti İmralı heyeti, yanlarına yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü de alarak siyasi parti liderlerini ziyaret ediyor.
***
Sürecin nasıl ilerleyeceği konusuna girmeden önce bir tuhaflığa dikkatinizi çekmek istiyorum:
Sürecin üç aktörü var:
- Cumhur İttifakı
- DEM Parti
- Öcalan
Sürecin büyük aktörü Cumhur İttifakı, bir süre önce sürecin ikinci aktörü olan DEM Parti’nin en kıdemli üyesi Ahmet Türk’ü “terörist” olmakla suçladı ve halkın oylarıyla kazandığı belediye başkanlığını elinden aldı. Yerine de kayyum atandı.
İnsanın aklına deli sorular geliyor:
- AK Parti yetkililerinin, MHP liderinin bir süre önce “terörist” olmakla suçlayarak görevden aldırıp yerine kayyum atadıkları Ahmet Türk’ü şimdi kapıda karşılamaları trajikomik bir durum değil midir?
- Ya da ilk çözüm sürecinde yine iktidar istedi diye Kandil-Ankara-İmralı arasında mekik dokumak zorunda kalan, bu faaliyetleri nedeniyle de bir süre cezaevinde gün sayan Sırrı Süreyya Önder’in yeni başlayan bu trafik nedeniyle gelecekte bir gün cezaevine girmeyeceğinin garantisini kim verebilir ki?
***
Şimdi biraz da içeriğe bakalım:
Bu trafiğin ana fikrinde ne var biliyorsunuz:
Öcalan’ın terör örgütü PKK’yı silahları bırakmaya çağırması...
Öcalan zaten bu trafik başlamadan önce devletle yaptığı görüşmelerde böyle bir çağrı yapabileceğinin sinyallerini vermişti.
Şimdi aynı sinyali DEM Parti heyeti üzerinden diğer siyasi partilere veriyor.
Rivayete göre ilk adım Öcalan’dan gelecek.
15 Şubat 2025 günü Öcalan kendisinden beklenen çağrıyı yapacak.
Neden 15 Şubat?
Çünkü 15 Şubat, Öcalan’ın Kenya’da ABD tarafından yakalanıp Türkiye’ye teslim edildiği günün 25. yıldönümü.
Öcalan çağrısını İmralı’da tamı tamına çeyrek asır geçirdikten sonra yapmış olacak.
Ne kadar sembolik değil mi?
Malum klişeler ve semboller iktidar ittifakı için çok önemli!
***
Terör örgütünün silahları bırakıp kendisini lağvetmesine, terör örgütü liderinin bu yönde çağrı yapmasına kim karşı çıkabilir ki?
Öcalan kayıtsız şartsız bir “örgütü dağıtma” çağrısı yaparsa Türkiye’de hangi siyasi parti buna itiraz edebilir ki?
Peşi sıra da takvim netleşir, İmralı-Ankara görüşme trafiği yoğunlaşır.
DEM Parti bu sürece “müzakere süreci” deyiverir ve iktidar da bu tanımı benimsemese de alttan alır.
Öcalan’ın İmralı’da “ev hayatına” geçmesi için toplumsal psikoloji hazırlanır. Yanına yeni mahkumlar nakledilmesi, hatta cezaevinde evlenmesi ve hatta “umut hakkından yararlanması” gibi kavramlar yoğun bir şekilde dillendirilir.
Bu süreçte örgütün silah bırakması ve örgüt üyelerinin geleceğine dair detaylar belirlenir.
***
Peki ya evdeki hesap çarşıya uymazsa?
Yarın terör örgütünün Kandil’deki yöneticileri “Önderlik 25 yıldır cezaevinde ve gerçeklikten uzaklaşmış” diyerek bu çağrıyı reddederse?
Yarın ABD, Suriye içinde YPG’nin öncülük ettiği “Rojava” isimli federatif yapılanmayı Türkiye’nin tanımasını isterse?
Sevgili Aytunç Erkin dün Emekli Tuğgeneral Ali Demir’in “Silah bırakma kararını PKK değil, ABD verecek” görüşünü aktarmıştı.
Koşullar bu önermenin son derece güçlü olduğunu gösteriyor.
Yazıyı bu önerme üzerinden bir soruyla bitireyim:
“ABD PKK’nın ve Suriye’deki kolu YPG’nin silah bırakma kararına Türkiye’nin hangi tavizi karşılığında verir?”
“Suriye’de otonom bölge istemiyoruz”
DEM Parti heyetinin AK Parti’yi ziyaretiyle ilgili ilginç bilgilere ulaştım. Öncelikle şu detayı paylaşayım:
DEM heyetinin yeni bir talebi olmamış.
İmralı’ya yeni ziyaretler gerçekleştirmek istediklerini vurgulamışlar.
Diğer taraftan DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları “Bu tarihsel kırılmada ya pozitif bir şekilde kırılma gerçekleşecek barışı inşa edeceğiz ya negatif yönde kırılmalar gerçekleşecek ve her yer Gazze olacak” demişti.
DEM Heyeti AK Partililere “Tülay Hanım’ın sözlerini tasvip etmiyoruz, kendisiyle görüşüp gerekli uyarıları yaptık” mesajı da vermiş.
DEM heyeti, partili belediyelerine karşı başlatılan kayyum uygulamalarına ya da Selahattin Demirtaş başta olmak üzere cezaevinde bulunan DEM’lilerin durumunu da gündeme getirmemiş.
Görüşmenin en ilginç bölümü Suriye konusu olmuş.
Türkiye’nin Suriye’deki rolünü, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tutumunu öven DEM Parti heyeti, kendilerinin Suriye’de otonom bir yönetim ya da bölge istemediklerini, tersine bölgedeki Kürtlerin demokratik bir temsille Suriye’nin merkezi yönetiminin bir parçası olmasından yana olduklarını ifade etmiş.
YPG de DEM heyetiyle aynı fikirde mi bilmiyorum ama Türkiye’deki terör sorununun Suriye’de federatif bir devlet kurulmadan çözülmesi, ideal bir sonuç olur.