İktidar yine bir kaşık suda fırtınalar koparıyor.
Öyle bir panik havası var ki bütün tuşlara aynı anda basılıyor.
Neymiş efendim Halk TV’de Barış Pehlivan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun basın toplantısında dikkat çektiği bir bilirkişiyle konuşup, açıklamalarını haber yapmış.
Bir nevi, gazetecinin zorunlu görevi olan “cevap hakkından faydalandırma” zorunluluğunu yerine getirmiş.
Sırf bu yüzden Barış, haberin sunulduğu bültenin sunucusu Seda Selek ve Halk TV’nin Sorumlu Müdürü Serhan Asker, büyük suçlularmış gibi önceki gün gözaltına alındı.
Halk TV programlar sorumlusu Kürşad Oğuz ve Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş da dün ifade için savcılığa götürüldü. İkisi de götürülme şekli ve sağlık kontrolüne götürülmelerine bakılırsa “zanlı” olarak gözaltına alınıyorlardı.
Ben yazıyı yazarken yaklaşık 24 saattir gözaltında olan Seda Selek ile Serhan Asker adli kontrol talebiyle hâkime gönderilmişti. Barış Pehlivan’ın da savcılık ifadesi yeni bitmişti.
***
Bütün bu olup biteni anlamak mümkün değil.
Zira Ankara Emniyeti, Ankara Adliyesi, Vatan Emniyet ve Çağlayan Adliyesi’nde de yoğun bir trafik yaşandı.
Onlarca polis görevlendirilmiş.
Vatan emniyeti
teyakkuzda.
Çağlayan Adliyesi de teyakkuzda.
Ankara Adliyesi teyakkuzda.
Savcılar, sulh ceza hakimleri teyakkuzda
Terör polisi, terör savcısı devrede.
Sanırsınız silahlı terör örgütleri PKK ve IŞİD çökertiliyor.
***
Bu olup biteni normal bir hukuk devletinde izah etmek imkânsız.
“İzahı olmayanın mizahı olur” derler ama bu gelişmeler, aynı zamanda mizahı yapılamayacak kadar acı ve trajik.
Fikir özgürlüğüne darbe, gazeteciliğe darbe, Türkiye’nin demokrasisine, imajına darbe.
Güç ve iktidar sahipleri bugün yargı gücünü kullanarak büyük bir şov yapıyor, devletin gücünü özgür basının üzerine boca ediyor.
Onların yanında sıralanmış olanlar bu şova alkış tutuyor.
Ancak şunu unutuyorlar:
Devran döndüğünde bu günler ülke tarihine kara günler olarak geçecek.
Gelecek nesiller, bu günleri anarken bütün antidemokratik günlerinin yanına ekleyecekler.
***
Mevzu sadece bir haber ama bir haber üzerinden koparılan fırtına çok büyük.
Bunun tek bir nedeni olabilir:
Halk desteğini kaybettiklerinden iktidarı da kaybetmekten endişe ediyorlar. İktidarı kaybetmemek için de muhalefeti ve özgür medyayı tasfiye etmeye soyundular.
Bakın göreceksiniz, bu daha başlangıç!
İkili hukuk işliyor
Yaşananlar ülkede “ikili” bir hukuk sistemi olduğunu da ortaya koydu.
İktidara ayrı hukuk, muhalefete ayrı hukuk.
Bakın Halk TV’nin yaptığı haberin aynısını Yeni Şafak Gazetesi de yaptı.
Ancak o haber ciddiye dahi alınmazken Halk TV’ye adeta terör operasyonu yapıldı.
Başka bir ikili hukuk örneği daha var.
Bolu Kartalkaya’daki yangından sonra savcılık 2025/962 sayılı soruşturma çerçevesinde fotoğrafta görülen yedi kişilik heyet “bilirkişi” olarak atadı.
O heyet de bir ön rapor hazırladı. Ön rapor, sorumlunun başta Turizm olmak üzere bakanlıklar olduğu tespitini yaptı. İktidarın beklediği gibi Bolu Belediyesi’ni suçlamadı.
Bunun üzerine rapor beğenilmedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da rapor için “hiçbir resmi niteliği olmayan korsan bir metin” ifadesini kullandı.
Ekrem İmamoğlu sadece bir bilirkişiyi eleştirince, bilirkişiyi ve yargıyı etkilemekle suçlanıyor, İmamoğlu’nun ve hedefindeki bilirkişinin açıklamalarını haber yapan gazetecilere terörist muamelesi yapılıyor ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yedi bilirkişiyi ve onların imzasını taşıyan raporu “korsan” ilan etmesi normal ve hak sayılıyor.
Eğer bilirkişi hedef gösteriliyor diye İmamoğlu ve gazetecilere soruşturma açılıyorsa, bilirkişileri hedef gösterip yazdıkları raporu “Korsan” ilan edenlere ve bunu haber yapanlara da soruşturma açmak gerekmez mi?