Lisedeyken Milli Güvenlik diye bir ders vardı.

Bağımsız seçimler yapılmış, Turgut Özal Başbakan olmuştu ama Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan gibi siyasi liderler henüz yasaklıydı. Kenan Evren Cumhurbaşkanı’ydı ve askerler siyaset üzerinde hala çok güçlüydü.

Milli Güvenlik dersimize Kars Garnizonundan subaylar gelirdi.

Onlardan bir tanesi son derece küfürbazdı.

Bir önceki sınıfta yüzbaşıydı, o yıl binbaşı olmuştu.

Yani biz yaz tatilindeyken terfi almıştı.

Soru sorardı ve yanıtlayamayan öğrenciye etmedik küfür bırakmazdı.

Kız öğrencilere dahi ağza alınmayacak küfürler ederdi.

Okul yönetimi şikayetlerimizi dinler ama korkularından hiçbir şey yapamazdı.

***

Delikanlı aklımızla oturup kendi sorunumuzu kendimiz çözelim dedik.

Aramızda Milli Güvenlik hocasının küfürlerine karşı nasıl direnebileceğimizi tartıştık.

Ancak askeri rejimin etkisi hala devam ettiğinden korkup ciddi bir şey yapamadık.

Bir gün “en fazla zayıf verir” diye bir oyun oynamaya karar verdik.

En önemli ödev ve sınav sorusu rütbelerdi.

Biz ikinci sınıftan, üçüncü sınıfa geçerken Milli Güvenlik hocamız yüzbaşılıktan binbaşılığa terfi etmişti ama biz sırf oyun oynamak ve kendisini sinirlendirmek için “Benim rütbem ne” diye sorduğunda ısrarla “yüzbaşı” diye bağırıyorduk.

O üç yıldızı gösterip “yüzbaşı bu, benim rütbeme dikkatli bakın” dese de biz inatla bir kokart ile tek yıldıza rağmen “yüzbaşı” diyorduk.

Çok sinirleniyordu.

Küfürler havada uçuşuyordu.

Biz de delikanlı aklımızla kendisine “Sen yüzbaşılıktan binbaşılığa terfi edebilirsin ama bu küfürlerini sürdürürsen bizim için hep yüzbaşı olarak kalırsın” mesajı veriyorduk.

***

Kara Harp Okulu mezunlarının geleneksel yeminini okuyup “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için TSK’dan ihraç edilen teğmenlerle ilgili haberleri okuyup dinlerken aklıma nedense hep o yüzbaşı geliyor.

Belki de paşa olmuştur.

Belki de önemli görevlere gelmiştir.

Ancak birçoğumuz için hep o “küfürbaz yüzbaşı” olarak kalmıştır.

***

TSK’dan ihraç edilen teğmenlerin o tek yıldızları sökülmüş olabilir. Ancak onlar bizim için yeniden orduya dönüp hak ettikleri terfileri alana kadar “Atatürkçü Teğmenler” olarak kalacaklar.

Bu arada kendilerinin ihraç kararını veren o subaylar da teğmenlerden söktükleri yıldızların siyasi iktidar tarafından kendi omuzlarına takılmasının hayaliyle yaşayacaklar.

Korgeneral olanlar bir yıldız takılınca orgeneral olacak.

Albay olanlar bir yıldız takınca paşa olacak.

Mustafa Kemal’in askeri olma fikrine karşı oldukları için toplum nezdinde hep korgeneral ve albay olarak kalacaklar.

Biz de kendilerini hep o YDK toplantısına girdiklerinde taşıdıkları rütbeyle anacağız.

***

Haksızlığa uğramış bir teğmenin omzundan sökülmüş bir yıldızın kendi omzuna takılmasıyla orgeneral ya da tuğgeneral olmak nasıl bir duygudur sizce?

İşte o kararı veren subaylar, sadece muvazzafken değil, emekliliklerinde dahi yeni yıldızlarını ve terfilerini, yıldızlarını sökerek geleceklerini karartmaya çalıştıkları o beş teğmenden aldıklarını hiç unutmayacaklar.

Onlar unutursa biz hatırlatacağız.

O teğmenler ise bu ülkede hep başları dik gezecek.

Teğmenlerin değil MSB’nin avukatları!

Teğmenlerle ilgili soruşturma sürecinde Millî Savunma Bakanlığı şeffaf olmadığı için gazetecilerin en önemli haber kaynağı teğmenlerin avukatları oldu. Onlar da güya “teğmenleri korumak” refleksiyle hareket ettiklerini ima ederek hep Millî Savunma Bakanlığı’na çalıştılar.

İktidarın açıklamalarından sonra teğmenlerin ihraç edilmesine herkes kesin gözüyle bakarken onlar tam tersi bir kararın çıkabileceği mesajını yaydılar.

Tamamen siyasetçilerin verdiği siyasallaşmış bir “ihraç” kararı “siyasallaşmasın” diye çaba gösterdiler, teğmenlerin hakkını, hukukunu savunanları teğmenler üzerinden siyasi çıkar sağlamakla dahi suçladılar.

En son da teğmenlerin Anıtkabir ziyaretini, Anıtkabir’e giderek kendilerine destek vermek isteyen halktan sakladılar.

Beyler şimdi de NEFES’teki “İktidara inat gidip Atatürk’e bağlılıklarını bildirdiler” ifadesine kızmışlar. Bu başlık yargı sürecinde ellerini zayıflatacakmış!

Kusura bakmayın ama davayı fena kaybettiniz! Başından itibaren ortaya attığınız bütün tezleriniz ve taktikleriniz fos çıktı. Teğmenler üzerinden mesleki reklam yapma çabalarınız da hiçbir işe yaramadı.

Teğmenlere destek verenlere dair saçma tavırlarınıza bakılırsa adli yargı sürecinde de reklama devam etmek istiyorsunuz ama ben teğmenlerin yerine olsam, adli yargı sürecine avukatlarımı değiştirerek başlardım.

NEFES’e gazetecilik dersi vermeye kalkışacağınıza işinizi doğru yapın!