Gazetemiz NEFES’in Ankara Temsilciliği’ni Eskişehir yolu üzerinde (Dumlupınar Bulvarı’nda) bir binada açtık.

NEFES’in uzun soluklu olmasını, yıllarca halkımızın sesini duyurmasını, Ankara Temsilciliğimizin de bu sürece mümkün olan en üst seviyede katkıda bulunmasını diliyorum.

***

“Plansız kentleşme nasıl olur” diye sorsanız size Eskişehir yolunu gösterebilirim.

Yol boyunca birbirine benzemez, tek ortak özelliği “dikey mimari” olan yüzlerce plaza binası var.

Devlet de Kızılay ve Bakanlıklar civarındaki kamu binalarını Dumlupınar Bulvarı’na sağlı sollu yüksek binalar halinde taşımış vaziyette.

Altyapı planlanmadan imar planı yapılır mı hiç?

Bizde yapılıyor.

O koca binalar, plazalar, bölgede başta trafik olmak üzere çok ciddi altyapı sorunları üretmiş vaziyette.

Onlar yetmiyormuş gibi bir de Bilkent Şehir Hastanesi aynı güzergahta.

Haliyle Dumlupınar Bulvarı günün her saati çok yoğun ve insanı bıktıracak seviyede bir trafiğe sahip.

İşte o trafiğe girmemek için yeni iş yerime giderken metro kullanmayı tercih ediyorum.

Trafiğe takılmadan işe gitmenin güzelliği bir başka güzel ama işin bir de insanları gözlemleme ve sohbet etme kısmı var ki bir gazeteci açısından bulunmaz nimet.

Bugün size o gözlem ve sohbetlerden bir kısmını anlatacağım.

***

- İstasyona girer girmez ilk dikkatimi çeken iki emeklinin sohbetiydi. Birinin 65 yaş üstü kartı turnike tarafından okunmamış. O da mecburen kredi kartını kullanarak geçmek zorunda kalmış. Beni görünce tanıdı ve doğrudan konuya girdi.

Benim de kartımda önce “yetersiz bakiye” uyarısı çıkmıştı ama ikinci tuttuğumda geçmiştim. Bunu söyleyince “boşa gitti 25 lira desenize” diye yakındı.

Şehir Hastanesi’ne ilaç yazdırmaya gelmiş.

“Aile hekimleri artık her ilacı yazamıyor Deniz Bey. Ta Batıkent Batımerkez’den ilaç yazdırmaya geldim” dedi. Sonra da ekledi: “Beş vakit namaz kılarım. Sabah namazında dua ettim, bir an önce bu yönetimden kurtulalım diye...”

Ne diyeceğimi bilemedim.

- Sonra karşıda duran bir kadın geldi. İlginç bilgiler paylaştı. Ankara Cinnah Caddesinde bir Telekom/PTT binası vardı. O bina ihaleyle satılmış. Yüksek rakamı veren bir vatandaş otel yapmak üzere binayı almış. Ancak yukarıdan birilerinin talimatlarıyla o ihale iptal edilmiş ve sonrasında ihaleyi başkası almış. Binayı ilk alan kişi çok uğraşmış ama başvuruları sonuçsuz kalmış. İddiayı araştırıyorum. Bulunca detaylarını sizinle de paylaşacağım.

- Sonra başka bir hanımefendi geldi. Memur emeklisi olduğunu söyledi.

Temmuz 2023’ten bugüne, ilave ek ödemenin memur emekli maaşlarına yansıtılmamasından yakındı. Kendilerine verilen 1. dereceye 3600 ek göstergenin hayata geçmemesi nedeniyle mağdur olan, mağdur edilen insanların bir araya gelip örgütlendiğini söyledi. Bir de sevgili meslektaşım İbrahim Kahveci’nin kendilerine “çete” demesinden duyduğu üzüntüyü anlattı. İbrahim Kahveci öyle demez dedim ama sonradan görüntüyü bulup izledim. Sanırım kastı aşan bir ifade olmuş.

***

Metro treninden inince Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker’le sohbet ettik. O da 65 yaş üstü kartıyla sürekli otobüs ve metro kullanıyormuş.

O ortamlarda gözlemlediği başka bir detaya dikkatimi çekti.

“Otobüste, metroda, özellikle de akşam eve dönüş saatlerinde bütün insanların yüzüne bir karanlık çökmüş oluyor” dedi.

Aynısını ben de gözlemlemiştim.

Hatta bir ara sosyal medyada viral olan, bütün insanların mutsuz ve asık suratlı göründüğü bir metro vagonu görüntüsü vardı ve o görüntüleri izleyince bu videodaki mutsuz ve umutsuz insan manzarasının o ana dair bir tesadüf olmadığını düşünmüştüm.

***

Bugün 2024’ün son günü ve yarın 2025’le buluşacağız.

İktidar 2025’in 2024’ten daha iyi olacağını söylüyor ama bana pek inandırıcı gelmiyor.

Belli ki 2025’te, 2024’ten daha mutlu olmayacağız.

Ancak hiç olmazsa gelecekte bir gün her şeyin daha güzel olacağına dair umudumuz 2025’te 2024’ten daha fazla olsun.

O nedenle “Mutlu yıllar” demeden önce “Umutlu yıllar” diyorum.

Hayallerinizin ve dualarınızın gerçekleştiği umutlu bir yıl olsun!