Sizlerin de dikkatini çekmiştir: Tüm sporseverleri ilgilendiren bir maç oynandı ve ne maçtan önce ne maçtan sonra (kazandığımız için) “Haaaakem” diye beyanat veren, rakibi düşman olarak tasvir eden, uluslararası federasyonu ve basını taraflı olmakla suçlayan bir yönetici olmadı. Biraz bekleyelim bakalım, bu huzur ortamını bünyemiz kaç gün kaldırabilecek!
TAKIM OLMAK
Yukarıda bahsettiğim iklim oyuncularımıza da iyi gelmiş olmalı ki mutlu-mesut, düştüklerinde birlikte kalkmayı bilen, yüzleri gülen rol model gençler gibi hareket ederek birlikte başarılı oldular.
Hiçbiri rakibi tahrik etmeye çalışmadı, ‘haaakemi’ aldatmak için kılıktan kılığa girmedi, vakit geçirmek için bir takım çirkin atraksiyonları tercih etmedi. Külhanbeyi gibi sağa sola posta koymadan da işini doğru yaparak başarıya ulaşılabileceğini gördüler, gösterdiler.
Peki hiç düşündünüz mü, lige dönünce bu güzel gençleri kim ya da kimler çirkinleştiriyor? Cevaben “Yöneticiler” dediğinizi duyar gibiyim!
TEKNİK ADAMLAR
Her iki teknik direktör de maç öncesi ve sonrası basın toplantılarında gayet sakin, aklı başında, rakibi aşağılamadan, meslektaşı hakkında ileri geri konuşmadan, basın mensuplarıyla alay etmeden, mesleki konuların dışına çıkmadan işinin ehli akil adamlar olarak zihinlerde yer ettiler.
Peki hiç düşündünüz mü, lige dönünce bu teknik direktörleri kim ya da kimler çirkinleştiriyor? Cevaben “Yöneticiler” dediğinizi duyar gibiyim!
YANDAŞ MEDYA
Tutmasanız daha iyi ama, takım tutabilirsiniz! Ancak taraftarlığınızı işinize yansıttığınızda sektördeki sorunun tarafı haline dönüştüğünüzün farkında mısınız?
Ülkemizdeki yandaş-muhalif basın ayrışmasının ne kadar tehlikeli bir hal aldığı hepimizin malumu.
Dolayısıyla spor basını da gerçekleri objektif bakış açısı ile değerlendirmek yerine taraftarlığa soyunduğu zaman, aynı siyaset sahnesinde olduğu gibi, sorunu derinleştiren, yangına benzin döken, sözüne güvenilmeyen, objektif bakış açısını kaybederek sadece taraf olduğu yerin sesi haline dönüşmekte.
Dolayısıyla meslek ilkeleri ve gazetecinin özgürlük sorumluluğu taca atılmakta. İşlerini düzgün
yapanları tenzih ediyorum. Peki hiç düşündünüz mü, lige dönünce bazı basın mensuplarını kim ya da
kimler çirkinleştirip bu hale getiriyor? Cevaben “Yöneticiler” dediğinizi duyar gibiyim!
Pazar günü kazansak da kaybetsek de keşke bu ılıman iklimi bundan sonra yaşatmayı başarabilsek…
SPORTİF HUZUR
Milli maç nedeniyle lige verilen ara ve alınan net galibiyet ‘sportif’ anlamda bir nebze de olsa huzura ermemize yol açtı. Her ne kadar bunu bile halkımıza çok görenler ‘huzursuzluk yaratma’ görevlerini gecikmeden yerine getirseler de…
TMOK'TA TARİHİ DEĞİŞİM
TMOK Genel Kurulu, ülkemizde gündem değişiminin saat başına kadar inmesi nedeniyle kaynadı gitti. Oysa aynı iktidar gibi, koltuğu bırakmama refl eksi bu defa her şeye rağmen kırıldı! Demokrasi adına TMOK’taki bu değişim çok önemliydi.
Dünyada kimse eleştirilemez değil, dolayısıyla önceki başkanın spora yaptığı tartışmasız katkılar göz ardı edilemez. Ancak değişim zamanın geldiği Paris Olimpiyatları sonrası çok belliydi.
Değişim doğru kullanıldığı takdirde beraberinde gelişimi getirir. Seçim sürecinde aynı siyasi partilerin delege yapısı, yine federasyon seçimlerindeki delege yapısı benzeri sıkıntılar burada da yaşandı. Ancak her şeye rağmen Ahmet Gülüm yeni başkan oldu. Gülüm’ün de bu makama gelene kadar Türk sporuna oyuncu ve yönetici kimliği ile kattıkları ortada.
Şimdi kendisinden öncelikli beklentimiz, seçim sürecinde yaşadığı sıkıntıları kendisinden sonra aday olacak rakiplerinin yaşamaması için gerekli düzeni kurması. Ayrıca TMOK üyelik kriterlerinin yenilenerek, hayatını spora adamış insanlara bir nevi “rüçhan hakkı” kazandırılarak ahbap çavuş ilişkileri ile üyeliğin önüne geçilmesi.
Zaman içinde hantallaşan bu yapıyı dinamik bir hale getirerek, Türk sporunda kaybolmuş olan olimpizm ruhunun geniş kitlelere yeniden ulaştırmasını, TMOK’un Türk sporunun yol haritasında daha belirleyici, düzenleyici ve kapsayıcı olmasını bekliyoruz.