Yıl 1970 olmalı…

Kırklareli Damlalar Orkestrası solistiydim ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanıyordum…

Bas gitaristimiz (Halen en değerli arkadaşlarımdan ve dostlarımdan biri) Bora Coşkun, Edirne Eğitim Enstitüsünde öğrenciydi…

Bir sabah Bora’nın Jawa motosikletiyle Kırklareli’nden Edirne’ye ve orada da sinemaya gittik:

Filmin Türkçe adı “Değişen Dünyanın İnsanları…” idi.

***

İlerleyen yıllarda filmin “Fahrenheit 451” isimli romandan uyarlandığını öğrendim…

12 Mart 1971 askeri muhtıra döneminde, filmini izlediğim kitaba olan ilgim daha çok arttı çünkü…

Sokağa çıkma yasağı ilân edildiği bir pazar gününden önceki cuma günü akşamı eve geldiğimde, zaten az sayıda olan kitaplarımı (Felsefenin Temel İlkeleri, Das Kapital, Lenin’e mektuplar) bulamayınca baba anneciğime sormuştum…

Bizimle aynı evde yaşayan babamın kuzeni Necati Münzür, (İlerleyen yıllarda Doğruyol Parti Kırklareli İl Başkanlığı yaptı.) baba anneciğime “Hala bu pazar sokağa çıkma yasağı var, askerler evlerde yasak kitap ve anarşist arayacaklar” dedikten sonra benim o kitaplarımı gösterip “bunları yakalım da başımız belâya girmesin” demiş…

***

Kitaplarımın Devlet korkusuyla yakıldığını öğrenince, 1961 Anayasası’yla gelen özgürlüklerin 10 yıl önce izlediğim “Değişen Dünyanın İnsanları” isimli distopik filmin ülkemizde uygulanmaya başladığını düşünmüştüm…

27 Mayıs 1960 darbesinden 8 gün sonra evden alınıp götürülen ve hapse atılan DP’li oğlunun acısını unutmadığı için olsa gerek baba anneciğim, kitaplarımı odunlu termosifonumuza tıkıştırıp yakmıştı…

***

Filmden kısaca söz edeyim:

Özgürlükçü, hümanist, demokrasiyi öven kitapların tamamıyla yasaklandığı totaliter bir ülkede itfaiye yangın söndürmek için değil, gizli saklı okunan kitapları bulup yakmak için görevlendiriliyordu…

İnsanlar birkaç nesildir hiç kitap yüzü görmemişlerdi ve yazılı kültür tamamen ortadan yok olmuştu... Ve unutulmaması için özgürlükçü demokrat herkes bir kitabı ezberliyordu…

ENSEYI KARARTMAYIN

Her ne kadar kitap ve film distopik bir kurgu ise de dünyanın sürekli değiştiği bir gerçektir…

20. yüzyılınilk yarısından itibaren totaliterrejimler antisemitizmi hortlatmış, Yahudileri dünyadaki fakirliğin ve kötülüklerin “günah keçisi” olarak tanımlamışlardı…

Yahudi olmak zordu…

21. yüzyılın ilk çeyreğinde ise Yahudiler Filistinlileri “günah keçisi”olarak gösterdiler…

On binlerce Filistinli sivili, kadın çocuk demeden katlettiler…

Bu defa Yahudiler, kendi totaliter rejimlerini kurarak, yoksul, güçsüz Arap Müslümanları yok etme girişiminde bulundular…

Yine de enseyi karartmayın: bu süreç de yakında bitecek ve yepyeni, özgürlükçü, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve küreselleşmenin ilk denemesinden çok daha başarılı olduğu bir süreç yaşanacak…

ÖRNEK ÜLKE

Totalitarizmde devlet bütün kurumlarıyla, tek bir liderin mutlak kontrolündedir…

Kitleler sürekli propagandayla yönlendirilir, muhalifler baskı altına alınır…

“Muktedir için tehlikeli” görülen herkes masum bile olsa, aleyhinde uydurulan suçlarla hapse atılır...

Hukuk, rejimin çıkarlarına göre şekillenir, hukukun üstünlüğü ortadan kalkar...

“Örnek ülke var mı?” diye sorarsanız, söyleyeyim: Rusya…