Bildiklerimizi sıralayalım… İş yeri açma belgesini Kültür ve Turizm Bakanlığı veriyor. Bu belgeyi verirken yeterlilik belgelerine bakıyor. Bu belgeler çeşitli kurumlardan toplanıyor. İşletme yangın yönetmeliğine uygun yapılmış mı, bunun belgesini bağlı olunan il/ilçenin itfaiye müdürlüğü verebiliyor. Zira Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bunu değerlendirebilecek personel yok. Yangın yönetmeliğinin detayını, binanın buna göre nasıl inşa edilip edilmediğini bakanlığın personeli bilemez, mevcut personel bundan anlamaz.
Otel gerekli belgeleri alıp, işlemeye başladıktan sonra ise yangın yönetmeliğine uygunluk için teftiş talimatını Turizm Bakanlığı verebiliyor ya da işletme kendi talep edebiliyor. İtfaiye kendi kendine gelip teftiş yapamıyor. Zamanında oteller “Zırt pırt denetime geliyorlar. İflahımızı kesiyorlar” demiş, mevzuat değişmiş.
***
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan yangın daha söndürülürken bölgeden “Bizim yetki sınırımızda değil” açıklaması yaptı.
Sonra ortaya çıktı ki, otelin içindeki restoran için yangın yönetmeliğine uygunluk belgesi 15-20 gün önce talep edilmiş, Bolu Belediyesi de bu izni vermiş. Bu belge patlayınca Bolu Belediyesi başka bir belge patlattı. Otel yangın yönetmeliğine uygunluk denetimi istemiş, ancak belediye pek çok eksik tespit edince, nasıl oluyorsa otel verdiği talep dilekçesini geri çekmiş. Öyle garip bir olay ki, sanki biri - artık kimse - otele “Bu belgeyi otel üzerinden alamazsın, restoran üzerinden git” diye üflemiş.
Bolu Belediyesi itfaiyesi, yangın söndürme sisteminin çok yetersiz olduğunu, ciddi tehlike arz ettiğini tespit etmiş. Turizm Bakanlığı’na durumu yazsa sorumluluğu üstünden atmış olacak. Ama bu yapılmamış. Tanju Özcan “Belge benim önüme gelmedi. İtfaiye Müdürlüğü en çok belgenin gelip geçtiği yer. Benim önüme gelse savcılığa verirdim” diyor. Topu itfaiye müdürü akrabasının üstüne atmış oluyor.
***
Türkiye bir mevzuatlar ülkesidir. Her felaketten sonra ilgili mevzuatlar daha da ağırlaşır. Vergide Leffer eğrisi misali, artık bir yerden sonra mevzuat o kadar ağır hale gelir ki, uygulamak neredeyse imkansız hal alır, herkes çevresinden dolaşacak yer arar.
Ama asıl sorunlarımızın en önemlisi vatandaş ile devlet arasındaki zımni sözleşmenin bozulmuş olması. Çok devletçiyiz ama devlete güvenmiyoruz. Devletin işletmelere boca etiği mevzuata işletme, “Daha fazla rüşvet dönsün diye yapılmış düzenleme” diye bakıyor. “Uygulamazsak güvenlik açığı olur, insanlar ölebilir” diye düşünmüyor. İlk refleks “Kesin partili birinin bir yeğeni bu işi yapan bir şirket kurdu bu madde de ondan mevzuata eklendi” diye bakıyor. Onun için yasayı mevzuatı kimse takmıyor.
Türkiye’ni temel sorunu budur.