Kötü ebeveynlerin çocuklarını dayak arsızı yapıp sonra da ‘Bu çocuk nasıl böyle oldu?’ diye sorması gibi bir durum yaşanıyor. Anayasa’nın kendilerine verdiği protesto haklarını kullanan gençlerin, tutuksuz yargılanabilecekken, cezaevlerine konulması aynı mantık. Gençleri sırf, ‘psikolojik işkence olsun’ diye normal koğuşlardan alıp, adi suçluların arasına koymak da aynı ruh hali.

Günlerdir konuşulan kötü muamele iddiaları, Avrupa Birliği’nin de dikkatini çekti. Şimdi bir heyet inceleme yapmak üzere Türkiye’ye geliyor. AB heyetinin Türkiye’ye gelme kararından öncesine giderek, yaşananlarla ilgili perde arkası gelişmelere bakalım.

***

Protesto eylemlerine katılan öğrenciler poliste yaşadıkları kötü muameleden sonra, önce normal koğuşlara konuluyor. Gençlerin birbirinden güç aldığı ve itirazlarını içeride de sürdürdüğü iddiasıyla ‘bir nevi çifte ceza olması amacıyla’ adi suçluların olduğu koğuşlara dağıtılmasına karar veriliyor.

Koğuş ağaları marifetiyle zorlamalar, aşağılamalar, haklarının kullanılmasının engellenmesi gibi sorunlar yaşanıyor. Düşünün; tutuksuz yargılanabilecek, hepsi pırıl pırıl başarılı üniversite öğrencileri, hırsız, dolandırıcı bir grup suçluya ‘ayar vermeleri’ için teslim ediliyor.

Tutukluların poliste gözaltında kaldıkları süre başta olmak üzere fiziksel ve psikolojik işkence gördükleri iddialarının kamuoyunda yankılanmasının ardından karardan geri adım atılıyor. İddiaya göre bu haftadan itibaren öğrenciler adi suçluların kaldığı koğuşlardan alınarak normal koğuşlara taşınacak.

Bir şey daha yapılıyor. Şikayetlerin artması üzerine cezaevi yöneticilerine insan haklarına aykırı, infaz rejimine gölge düşürecek davranışlarda bulunulmaması, tutukluların haklarına azami özen gösterilmesi konusunda talimat veriliyor.

Tam da Avrupa Birliği heyetinin cezaevlerinde inceleme talebinin öncesinde. Bu başvuruya olumlu yanıt verildiğini öğrendik. Son dakikada engellenmezse önümüzdeki günlerde bir heyet cezaevlerinde inceleme yapacak.

***

Bu arada, başta İmamoğlu olmak üzere bu süreçte tutuklanan siyasilerin cezaevlerinden sosyal medya aracılığıyla topluma mesaj göndermeleri de ciddi rahatsızlık yaratmış. Kamuoyuna yansıyan bu gelişme de iktidar kanadında tartışmaya neden oluyor.

Bir yanda derhal iktidar trolleri devreye sokularak engellenmesi gerektiğine ilişkin kampanya başlatılırken, öte tarafta “Diğer tutukluların kullandığı haklar kullanılıyor. Herkesin avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşme hakkı var. Onlar aracılığıyla görüşlerini paylaşan ilk kişi bunlar değil. Burada hukuksuz bir durum yok. Bu engellenirse başka yollar bulunur” diyenler var.

İktidarın bir kanadının, normal bir hak gibi gördüğü bu durum için de farklı yollarla engelleme girişimlerin başlıyor ve suç duyurusu yaptırılarak, işin içine yine İstanbul Başsavcılığı sokuluyor. Siyasilerin ve ilgili kurumların görüşleri bir kez daha askıda kalıyor.

Bir başka tartışma Silivri Cezaevi’nde rahatsızlanan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın tutuksuz yargılanmasıyla ilgili. Hem öğrencilerin hem de Polat’ın tutuksuz yargılanması gerektiğini söyleyenlere karşı da direnç var.

İktidar kanadında ‘farklı yolları savunanların’ çatışmasına bir kez daha tanık oluyoruz.

***

Ama, Türkiye’nin taraf olduğu tüm uluslararası sözleşmeler ve mevcut Anayasa, ‘herkesin bir gün ihtiyaç duyacağı’ işkence, zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı muamele ve bu suçların etkili biçimde soruşturulması konusunda net hükümler içeriyor.

Bırakın devletin kötü muamelenin aracı olmasını, devletleri, açık bir şikâyetin olmadığı durumlarda dahi işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtileri soruşturmakla yükümlü kılıyor.

Yani devletin, 20 yaşındaki gençleri sindirmek için adi suçluların koğuş ağalarından medet ummaması gerekiyor.