Babam iyi bir çiftçiydi. Kendi acı tecrübelerinden ders çıkarmasını bilirdi. Tarlaya ekim yapmadan önce mutlaka hesap yapardı. Tohumu, ilacı, mazotu ve gübreyi alt alta yazar, çıkan rakamın üzerine yüzde 30 daha eklerdi. Aynı hesabı harman zamanı da yapardı. Tarladaki üründen hasat maliyetlerini düşer, sonra kalan rakamdan bu kez yüzde 30 silerdi. İşte o yüzde 30, evdeki hesabın çarşıya uymayacağını çok iyi bilen bir adamın tedbiriydi. Her şey yolunda gidip buğday harmana döküldüğünde bile riskin devam ettiğinin farkındaydı. Ortalık günlük güneşlikken bile, hasat vakti patlayacak bir fırtınanın tarladaki ürünün büyük kısmını alıp götürebileceğini tecrübeyle öğrenmişti.
İki yıldır bedelini vatandaşın ödediği kemer sıkma politikaları, üç günde çöküverdi. Şimdi hızla döviz kıtlığı, yüksek faiz ve yüksek enflasyon döngüsüne yeniden giriyoruz. Ne yazık ki; ekonomi yönetiminin, Merkez Bankası’nın kasasındaki dolarları yakarak dövizi frenlemeye çalışmaktan daha iyi bir kriz senaryosu yokmuş.
HİÇ HESAPTA YOKTU
Ekonomi yönetimi, babamın tarla hesabı kadar basit bir analiz yapabilseydi, Türkiye’nin mutat kriz üretme potansiyelini de hesaba katardı. Ama Ankara’da hesaplar, hayaller ve rivayetler üzerinden yapılıyor.
Sen, borsaya yabancı yatırımcıyı çekmenin hayalini kurarken, bir günde, o güvendiğin carry trade dağlarına kar yağabileceğini öngörmedin. Tüm uyarılara rağmen, yatırımcı denen akbabaların, kâr hesaplarını bir kenara bırakarak, bir gecede Türkiye piyasalarından çıkabileceğini hesaba katmadın.
“Enflasyon yıl sonunda yüzde 21 olacak” diyerek çalışana ve emekliye küçücük zamlar verirken, böyle bir tablonun ortaya çıkabileceğini de görmezden geldin.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından Merkez Bankası, olası bir kur atağını kontrol altına alabilmek için, üç günde 26.7 milyar dolar harcamak zorunda kaldı. Oysa bir yıldır alınan önlemlerle Merkez Bankası’nın rezervleri sadece 33.1 milyar dolar artmıştı.
Maazallah, siyasetin yarattığı kaos daha uzun sürseydi, bankanın kasası tamtakır kuru bakıra dönecekti.
RİSK ANALİZİ YAPMADILAR
Bir belediye başkanını, siyaset sahnesinden silmek ve şehrini elinden çekip almak için hesap yapanların, olası riskleri değerlendirirken, babamın tarla hesabı kadar bile analiz yapmadıklarını gördük.
Bunca yılın “siyaset mühendisleri”, bu kez baltayı taşa vurdu. Siyaset sahnesinden silmek istedikleri adam, pazar günü sandıkta 15.4 milyon oy alarak konumunu daha da pekiştirdi. Hayatında İstanbul’a hiç gitmemiş, Anadolu’nun küçük bir şehrinde yaşayan adam kalkıp, Ekrem İmamoğlu’na oy veriyorsa o artık, bir belediye başkanından çok daha fazlasıdır. Şimdi Siliviri’de yatarken, Saraçhane’deki makamında oturduğu günlerden çok daha güçlü bir figür haline geldi.
Babam, 16 yıl Hollanda’da işçi olarak çalışıp köyüne dönen, ilkokulu üçüncü sınıftan terk sıradan bir çiftçiydi. Onun yaptığı kadar basit bir risk analizi yapabilseydiniz, Türkiye ekonomisi bu duruma düşmeyecekti.
Şimdi, “Saraçhane olayları ekonomiye ağır darbe vurdu” senaryosunu sahneye koyuyorlar. Ama ekonomiye kimin darbe vurduğunu herkes biliyor.
Siyaset böyle bir alandır; risk analizini iyi yapmaz, kâr-zarar hesabını doğru ölçmezsen, sokağa çıktığında hesapların alt-üst olur. “Evdeki hesap çarşıya uymaz” sözü boşuna söylenmemiş. Hesabı doğru yapmazsan, meşrutiyet ararken, meşruiyetini kaybediverirsin.