Beton ekonomisinin öncülüğünde geçen yıl yüzde 3.2 büyüdük. İki yıldır deprem bölgesinde devam eden büyük inşaat furyası, Türkiye’de büyümenin ana lokomotifi oldu.

Kişi başı gelirimiz de arttı. Cari fiyatlarla 507.615 TL, yani 15.463 dolar oldu. Geçen yıl kişi başı gelirimizin 13.243 dolar olduğunu düşündüğümüzde gelirimizi artırdığımızı söyleyebiliriz.

Kemer sıkma politikaları devam ederken, 15.463 dolarlık kişi başı geliri muhteşem bir başarı olarak göstermek istiyorlar. Nitekim büyüme rakamlarını değerlendiren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Kişi başı milli gelirimiz 15 bin doları aşmıştır. Siyasi istikrar ve öngörülebilirlik çerçevesinde ekonomimiz 15 yıldır kesintisiz büyümekteyiz” diyor.

YOKSULLUĞUN RESMİ

İşin gerçeği, bu rakamlara baktığımızda gördüğümüz tek şey bizim derin yoksulluğumuzdan başka bir şey değil.

Bu korkunç yoksulluğu görmek için rakamlara da ihtiyacımız yok. Beslenemediği için bodur kalan çocuklar, ete hasret milyonlar varken, rakamlara ihtiyacımız yok. Rakamlar, kimi zaman gerçeği görmemizi engeller. Ama madem rakamlar üzerinden gidiyorlar, bizde rakamlar üzerinden devam edelim.

507.615 liralık yıllık gelirimiz, aylık 42.301 lirada kalıyor. Büyüme rakamları açıklandıktan birkaç saat sonra Türk-İş açlık sınırını şubat ayı için 23.324 lira, yoksulluk sınırını da 75.973 lira olarak hesapladığını duyurdu.

Yoksulluk sınırının 75.973 lira olduğu bir ülkede kişi başı gelirimiz 42.301 lira ise ülke olarak hepimiz yoksuluz. Üstelik, kişi başı gelir hesaplanırken, 43.4 trilyon liralık gayri safi yurt içi hasıla 85.6 milyona bölünerek bulunuyor. Tabi gerçek hayatta böyle bir matematiksel adalet yok. 6 milyon emeklinin kişi başı geliri 14.469 lira. Milyonlarca işçinin kişi başı geliri ise 22.104 lira.

Üstelik bu büyüme tablosuna resmi verilere göre 3 milyondan fazla işsizimizi de eklemeliyiz. İş arama umudunu yitirenleri, “iş olursa çalışırım” diyenleri de dahil ettiğimizde toplam işsiz sayımız 11.2 milyon kişiye ulaşıyor.

BÜYÜME ADALET İSTER

Hangi rakama bakarsanız bakın, açlık sınırının altında milyonlarca kişinin yaşadığı yoksul bir ülke olduğumuz gerçeği değişmiyor.

Biz, gelir adaletsizliğinin zirve yaptığı, kamu kaynaklarının adeta yağmalandığı, hukukun, liyakatin mumla arandığı yoksul bir ülkeyiz.

Böyle bir ülkenin “itibardan tasarruf olmaz” deme lüksü var mı?

Hukukun egemen olduğu ülkelere bakın. Mesela milletvekillerinin, başbakanlarının makam aracı olarak bisiklet kullandığı Hollanda’da kişi başı gelir 51.306 doları buluyor. Türkiye ziyaretine tarifeli uçakla gelen Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’un ülkesi Finlandiya’da kişi başı gelir 45.589 dolar düzeyinde seyrediyor.

Yoksulluğun olduğu yerde adaletsizlik, hukuksuzluk vardır. Yoksulluğun derinleştiği ülkelerde yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık tavan yapar. Yoksul ülkelerde gelirin adil paylaşımı da mümkün değil. Aslan payını yönetimdekiler kapar. Dar gelirliye bir şey kalmaz. Hukuk ve adalet sadece mahkeme koridorlarında ihtiyaç duyduğumuz bir şey değil. Ona yoksulluktan kurtulmak için de ihtiyacımız var.