Mahalle sütçüsünün süte su karıştırdığından şüphelendiğimizde “Ar damarı çatlamış” derdik. O zamanlar hayatımıza skimpflasyon henüz girmemişti. Bugün fiyatına dokunmadan ürünün içeriğini değiştirip kalitesini düşürerek kâr etmeye skimpflasyon diyoruz. Kâr hırsı tavan yaptıkça, bu durum kendi ekonomik tanımlarını da yaratıyor. Artık sütçünün yaptığı hileye skimpflasyon diyoruz.
Market reyonlarında ürünün fiyatını aynı tutup gramajı ile oynamaya da shrinkflasyon demeye başladık.
Sahte içki üreticileri bu terimlerden haberdar mı bilemiyorum. Ama birkaç yüz liralık kâr için insanları öldüreceğini bile bile şişeleri doldurmaya devam ediyorlar. Bazen hemen öldürüyor, çoğunlukla ise uzun vadede sağlığımızı elimizden alıyor. Buna da “gıda terörü” demeyi öğrendik.
YOZLAŞMA BİZİ KEMİRİYOR
Trafikte emniyet şeridinde tam gaz gidenler, araçlarını neredeyse başkalarının üstüne sürerek yol alanlar iş hayatına da yön veriyor.
Ahlaki yozlaşma bizi kemiriyor, önce değer yargılarımız erozyona uğradı, sonra ticaret de bundan nasibini aldı.
Restoranlardan mağazalara, çiftçiden sanayiciye kadar hayatın her alanından, ahlaki çürümenin pis kokuları geliyor. Arsızlık ile kâr arasında bir çizgide yol alıyoruz.
Kâr için neler yapıyorlar neler….
Kuru üzümleri önce mazota bulayıp sonra kurutuyorlar. Yüzde 100 dana eti diye sattıkları sucuklara at, eşek eti, katıyorlar. Tereyağına bitkisel yağ karıştırılıyor. Tulum peynirine nişasta, beyaz peynire margarin ekleniyor. Süzme çiçek balına fruktoz, glikoz ve nişasta karıştırılıyor. Tereyağına patates, kıymalı pideye domuz eti kıyması ekleniyor. Küf tutmuş, bayatlamış peynirler, eritme peynir diye piyasaya sürülüyor.
Şekere tekstil boyası, küp şekeri kalıp haline getirmek için mumlu maddeler ekleniyor. Çikolataya hayvan yemi olarak kullanılan soya tozu karıştırılıyor. Tatlılarda Antep fıstığı yerine bezelye ve yeşile boyanmış yer fıstığı kullanılıyor. Baklavalara tereyağlı diyebilmek için aroma ekiliyorlar. Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor. Liste böyle uzayıp gidiyor. Neredeyse içinde hile olmayan, kimyasal maddeler eklenmemiş gıda ürünü bulamaz olduk.
SAĞLIĞIMIZ ELDEN GİDİYOR
Sonuç olarak sağlığımız elden gidiyor. Kanser çığ gibi büyüyor. En büyük tehlikenin gıdadan geldiğini hepimiz görüyoruz, ancak ar damarımız çatladığı için hiç dert etmiyoruz. Toplumsal bir histeri yaşıyoruz. Hiç kimseye ve hiçbir şeye değer vermeyen, sadece güce tapan bir topluluğa dönüşüyoruz. Adaletin ortadan kalktığı ya da şirazesinin saptığı toplumlarda ahlaki erozyon zirve yapar. Ama, toplumsal çürümeye çare bulamazsanız, altında kalırsınız.
İktidarlar ise bu gıda terörünü sadece izliyor. Bütün bir toplumu zehirleyenlere karşı harekete geçmiyorlar. Göstermelik önlemler almakla yetiniyorlar. Mesela yıllardır sahte alkol zehirlenmeleri Türkiye’nin gündeminden düşmüyor, ama bu konuda alınmış tek ciddi bir karar bulamazsınız.
Ahlaki değerlerimiz yaşadığımız toplum içinde şekilleniyor. Rant milyarderlerinin, hortumcuların ödüllendirildiği bir toplumda, çocuklar okul sıralarında ahlakı ve erdemi öğrenemez.