Bu ülkede hastalanmayacaksın. Günün birinde randevu almayı başarıp bir devlet hastanesinde, muayene sırasına girecek olursan, hastane koridorlarının, zengin ve fakirler arasındaki acımasız uçurumun en açık seçik görüldüğü yer olduğunu, için ürpererek, vicdanın sızlayarak görürsün.

Orada, bu dünyanın dışına itilmiş, kim varsa seninle birlikte doktorun kapısında kuyruğu girdiği izlenimine kapılırsın. Sanki, ülkedeki yoksul, yetim, çaresizler, derman aramak için kalkıp sıraya dizilmiştir.

Zaten çare bulabilen, başka bir alternatifi olan, o kapının önünde beklemiyor.

Bu sistemin yıllar önce “sağlıkta devrim” diye bize sunulduğuna nasıl inanabiliriz. Öyle bir devrim yaşandı ki; artık parası olanlar sağlık hizmeti alabiliyor, olmayanlar kaderine terk ediliyor.

TİCARET BULAŞTIRDILAR

Çünkü “sağlıkta devrim” devlet hastanelerinin koridorlarında sıraya dizilenler için, bir model vaat etmiyordu. Yeni model, sağlıkta ticarete, kâra kapıları ardına kadar açarken, yoksulları korumasız, güvencesiz bırakıyordu. Öyle de oldu. Ticaret ve kâr hırsı, bir virüs gibi sağlık sistemine enjekte edildi. Özel hastaneler, kısa sürede sağlıkta önemli aktörlerinden biri oldu. “Devlet hastaneleri ile niye uğraşıyorsun ki, küçük bir fark öde, otel konforunda hizmet al” dediler. Ama kısa bir süre sonra, vicdansız kâr hırsı ve doymak bilmez aç gözlülük sistemi kemirmeye başladı.

Tomografi cihazları kâr için dönmeye, laboratuvarlar kâr analizleri yapmaya başlar oldu. Sağlığımız ticaretin bir parçası haline getirilince de neşterler kâr için kesti.

Bu kâr ve para arsızları yenidoğan çetelerini de yarattı. Canlı mı ölümü daha çok para edeceğimizi hesaplamaya başladılar. Yoğun bakım üniteleri, acil sağlık hizmetleri kâr hesaplarıyla yeniden kurgulandı. Ameliyathanelerde stent pazarlıkları yapanlar, sağlık sistemimizin bir parçası haline getirildi.

Özel sağlık sektörü, vazgeçilmez bir hale gelirken, devlet hastaneleri, kaynak bulamaz, kendini yenileyemez duruma itildi. Her geçen gün köhneleşti. SGK, özel hastanelere milyarlarca lira öderken, sıra devlet hastanelerine geldiğinde kaynak esirgendi. Kaderlerine terk edildiler.

ÖZEL SİGORTALAR DEVREYE GİRDİ

Ödediğimiz primlerle sağlık hizmeti alamaz hale gelince, devreye özel sağlık sigortaları, tamamlayıcı sigortalar girdi. Pastadan onların da alacağı büyük bir pay vardı. Vatandaşlar bir yandan SGK’ya emeklilik ve sağlık hizmetleri için prim ödemeye devam ederken, diğer taraftan hizmet alabilmek için özel sigorta yaptırmaya başladı.

Her şey bu kadarla sınırlı olsa, kâr virüsüne çare bulunabilirdi. Sıkı denetimlerle yasal mevzuatın, sisteme virüs girmesini önleyecek hale gelmesi sağlanabilirdi.

ŞEHİR HASTANELERİNİN ÇARESİ YOK

Ama turpun büyüğü şehir hastanelerine çare bulmak mümkün değil. Onların rekabet ve ticaret derdi bile yok. Hasta garantilerini aldığı anda Hazine’nin para musluğuna bağlanıyorlar. Ultrason cihazları için hasta aramasına gerek yok… Yatan hasta sayılarına bakması gerekmiyor. Muayene için hastaya bile ihtiyaçları yok. Yani, sağlık ve hizmet kapı dışarı edildikten sonra sistem yeniden kurgulandı.

Daha ihale aşamasında, garantili hasta sayılarını tavanda tuttuğunda yıllarca oluk oluk para akıtacak bir sistem kuruldu. Müteahhitlerin, özel hastaneler gibi rekabetin, kârlılığın peşinde koşmasına da gerek kalmadı.

İşte bu sistemin bir çaresi yok. Ticaretin ve rekabetin yerini hortumlama almışsa, o virüsten kurtulmanın da bir yolu kalmaz.