Bizim Süper Lig, sanki yeşil zeminde değil, bu zemine kurulan bir boks ringinde oynanıyor… Ringin iki ağır sıkleti var, bir-iki orta sıklet, diğerleri tüy sıklet takımlar…

Ringin iki ağır sıkleti Galatasaray ile Fenerbahçe… İyi olsunlar, kötü olsunlar, “sıklet farkından” kazanıyorlar… Galatasaray da Rize deplasmanında böyle bir maç kazandı… Futboluyla değil, sıklet farkıyla…

Elbette sıklet farkı derken, iki kafa golüne imza atan Osimhen’in hakkını teslim edelim… Galatasaray yatıp kalkıp Osimhen’e dua etsin… Osimhen’in iki altın kafası var, koca Galatasaray takımının pozisyonu yok…

Rizespor özellikle ilk yarıda karşısındaki “ağır sıkleti” yıkmak için çok çabaladı, çok uğraştı, ama yetersiz kaldı, çokça da “yetenek” sınırını aşamadı…

Galatasaray kadrosuna takviye yapıyor ama futboluna yapamıyor… İdeal üçlü stoper, kale sahası içinde 1.60’lık Abdülkadir Ömür’e kafa vurdurdu… Orta sahada rakibi “ham” yapan Torreira ile Sara, her pozisyona uzak kalınca, özellikle 30-45 arasında Rizespor biri direkten dönen üç net fırsatı kullanamadı...

Galatasaray’ın bir temposu vardı, hızı vardı, keyif veren bir futbolu, coşkusu vardı... Son maçlarda hiçbiri kalmadı... Rize deplasmanında kazanmak elbette önemli ama, bu kadronun, bu yatırımın hakkını ve karşılığını da vermek lazım...

Frankowski ilk goldeki asistine rağmen, savunmada Mithat’ı çok kaçırdı... Ahmed Kutucu, böyle bir güçlü kadroda ilk onbir şansını peynir - ekmek gibi yiyor... Barış bütün gayretine rağmen eski Barış’ın çok gerisinde...

Bir çift sözüm de Rize sağ beki Taha’ya... Savunmada “boyundan büyük” riskli işler yapıyor... Nitekim ikinci gol öncesi rahatça uzaklaştıracağı topu eline ayağına dolaştırdı ve o top önce taca, sonra kornere dönüp, Galatasaray’ın galibiyet golü olarak ağlara yapıştı…

Sonuç: Adın büyük, kadron büyük... Türkiye’de, Rize’de kazanırsın da Edirne’den öteye çıktın mı, elin oğlu boyunun ölçüsünü alıyor... Galatasaray, Galatasaray’ın hakkını vermeli... Hem de perşembeden, AZ Alkmaar maçından başlayarak...