TÜSİAD hedefte...

Bu konuya girmeden önce iktisat tarihi çerçevesi çizmem şart:

Ahmet Lütfi Efendi, Osmanlı vakanüvis idi. Osmanlı tarihine dair 15 cilt kitap yazdı.

Babası Mehmet Ağa nalıncı/takunya esnafıydı. Gerek baba mesleği ve gerekse imar meclisinde bulunması, zaptiye başkatipliği, İstanbul kadılığı, Anadolu kazaskerliği yapması Ahmet Lütfi’nin Osmanlı pazarında yaşananlara ilgi duymasına sebep oldu. Mesela:

Os­man­lı’yı açık pazar haline getirerek sömürgeleştirilmesine sebep olan İn­gil­te­re ile yapılan 1838’deki Ti­ca­ret Ant­laş­ma­sı­’nı şöyle değerlendirdi:

-“Ol mu­ahe­de (1838 Ti­ca­ret Ant­laş­ma­sı) ile yed-i va­hid (te­kel) usu­lü kalk­tı ise de ye­ri­ne ec­ne­bi in­hi­sa­rı (ya­ban­cı te­ke­li) gel­di ki. Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­’da (Os­man­lı pazarında) hur­de­fu­ruş­lu­ğa (en kü­çük ti­ca­re­te) ka­dar ec­ne­bi­ler iş­ti­rak ey­le­di. Sa­na­yi­i da­hi­li­ye bü­tün bütün mahv-ü mu­at­tal ol­du (çök­tü) ve em­ti­ayı ef­ren­ci­ye (ya­ban­cı mal­lar) re­vaç bu­la­rak nü­kud-u mev­cu­du­muz (mev­cut pa­ra­mız) Av­ru­pa­’ya çe­ki­lip git­me­ye baş­la­dı...” (Ta­rih-i Dev­let-i Ali­ye-i Os­ma­ni­ye)

Osmanlı yetmiş yıl Avrupa’nın ağır sömürüsü altında yaşadı. Öyle ki ilk Türk sermaye birikimi olan Yeniçerilik bile biçildi! Vs.

1908 (İkinci Meşrutiyet) Temmuz Devrimi buna son vermeyi hedefledi. Peki ne oldu?

100 yıllık hayal

TÜSİAD/Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği, 2 Nisan 1971’de kuruldu.

Bu tarihten önce neler olduğunu hatırlatayım:

İktidara gelen İttihatçılar,
Osmanlı’nın Avrupa karşısında geri kalmasının sebebini şöyle analiz etti:

- Avrupa’da olduğu gibi bir burjuva sınıfının olmaması, ticaret ve sanayinin azınlıklar ve yabancıların elinde olması Osmanlı’yı zayıf bıraktı. Geri kalmışlığı yenmek için ticaret ve sanayinin Müslüman Türklere verilerek “milli burjuvazi” yaratmak şart…

Öyle de yaptılar. Kapitülasyonları kaldırdılar. Bütün yabancı şirketlerin Osmanlı hukukuna tabi olduğunu ilan ettiler. Yani, temel ekonomik ve sosyal yapılar değiştirildi.

İlk fırsatta, İtibar-ı Milli Bankası gibi 236 milli anonim şirket kuruldu. Ancak, girişimci olması beklenen Türk sermayesi istenilen düzeye gelemedi. 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılsa da Türkler sanayiden çok ticaretle uğraşıp kısa süreli kârlara yönelip “karaborsacılık” gibi “yeraltı faaliyeti” yaptı.

Araya büyük dünya savaşı girdi…

“Milli sermaye” yaratma politikası Cumhuriyet ile devam etti. Bu kez araya 1929 dünya iktisat bunalımı ve ikinci dünya savaşı girdi ve itibarıyla “kapkaç ekonomisi” yine hortladı.

Toprak ağalarının kurduğu Demokrat Parti/Menderes döneminde ise “devlet eliyle zenginleşme” doruğa çıktı.

ANAP/Özal döneminde neoliberalizm ile piyasanın “krallığı” başladı. Küreselleşme ile ithalata yönelim tıpkı 1838’de olduğu gibi Türkiye pazarını korunaksız bıraktı.

Sermaye sanayiden ticaretten çekilerek, -havadan kazanç- finans ekonomisine yöneldi.

Ülkenin milli kaynakları ya satıldı ya kapatıldı; dolar,
tapılacak tanrı oldu. “Tefecilik” isim değiştirdi!

Sermayenin büyük bölümü, Özal-Çiller-Kemal Derviş gibi Erdoğan-Gül döneminde de neoliberal iktisat politikalarının tavizsiz süreceği güvencesini alıp AKP’ye destek verdi.

Evet hemen hemen tüm iktidarlar, kalkınma stratejileri gereği sermayenin daima “cankurtaranı” oldu.

Gelelim bugüne:

Günümüzdeki TÜSİAD gerginliği

Geçen yaz yurt dışındaki Türk bankacı bana şunu dedi:

- “Erdoğan olmasaydı, 2008 krizinde ‘Beyaz Türklerin’ çoğu iflas edecekti. Erdoğan TÜSİAD’ı kurtardı!”

Dedim ki:

- “Bu yüz yıllık olay; Türk devleti milli sermaye yaratmak için hep var gücüyle çabaladı. Bu toprakların yüz yıllık değişmez ekonomi-politiği bu…”

Geçen hafta… TÜSİAD “demokrasi, hukuk, insan hakları” deyince iktidar taraftarlarınca hedefe kondu.

TÜSİAD’a ne derse desinler; Erdoğan ile büyük sermaye birbirine muhtaç! Erdoğan sermaye birikimini karşısına alamaz, ki öyle gücü yok.

Peki, TÜSİAD eleştirisinin zamanlamasını nasıl değerlendirmek lazım? Meselenin “demokrasi” olduğuna inanıyor musunuz? Sorun, neoliberalizm krizi!

Ülkemizdeki ekonomik buhran gerilimi, büyük sermaye ile iktidarı karşı karşıya getirdi. Yoksa TÜSİAD geçen senelerde eli patlarcasına Erdoğan’ı (ve kumpas döneminde Fethullah Gülen’i) alkışlamadı mı? Ne demokrasisi? Darbeler dahil daima vasat vahşi iktidarları desteklemediler mi?

Paylaşım kavgasıdır bugün yaşanılan… Sermaye her daim olduğu gibi kendi faydasına yönelik yapısal dönüşüm istiyor. Krizin faturasını ödemek istemiyor…

Sonuçta:

Yüz yılı aşkındır devlet desteği verilen büyük sermaye, dün hangi demokratik siyasal mücadele içinde oldu ki, şimdi olsun. Kendi çıkarı için mücadele veriyor hepsi bu…

Tam bağımsız Türkiye şiarıyla, “emperyalizme karşı milli sermayeyi destekleyen” tavrımız bu gerçeği görmemize engel değil...