İlk insanlar tarafından (yıldırım, yanardağ, orman yangını gibi doğal afetlerin yarattığı) ateşin kontrolü, insan evrimini sağlayan ilk kritik adımdı. İki milyon yıl önceden bahsediyorum!

Bilgi ve teknoloji geliştikçe ateşin medeniyet üzerinde dönüştürücü etkisi oldu. Bu sebeple ateş/yangın ile ilgili çok mitoloji/mit yaratıldı.

Ateş pek çok kültürde kutsaldı; tanrı idi…

Mesela: Günümüzden 3 bin 500 yıl önce Zerdüştlük ateşi yüceltti; kutsal görülen
ateş kirlenmekten korurdu…

Mesela: Hep öğrenme peşinde koşan Prometheus, ateşi çalarak Olimpos tanrılarına meydan okudu. Hint mitolojisindeki ateş tanrısı Agni ile özdeşti…

Bizim Türk tarihinde ateş kültü ve yakıldığı ocak önemli yer tutar. Tanrı Ülgen ateşi ocakla birlikte göndermiştir. Ateşsiz ibadet olmazdı…

Evet ateşe büyük saygısı olan insanoğlu, öğrendiği her yeni bilgiyle onu yarara dönüştürdü.

Peki:

Yıl 2025.

Bu çağda ateşi kontrol altında tutamayan liyakatsizlik, 76 insanın ölümüne sebep oldu.

Ateşin gücünün hâlâ farkında olamayan vasatlık, kalitesizlik, cahillik sadece insanı değil, devleti de yakıyor. Devlet sadece kağıt üstünde var ve ufak ateşle tutuşuyor!

Geçmişten hiç ders çıkarmıyor çünkü:

Türk’ün ateşle imtihanı

Bizans döneminde İstanbul’da pek yangın yoktu. Binalar taş ve kiremitten yapılan kârgir yapılardı.

Fetihten sonra mimari yapıların niteliği/biçimi değişerek kârgirden ahşaba yöneldi ve yangın, felaketlere yol açtı!

Oysa: Başlangıçta Osmanlı’da yangınla mücadele için kurulmuş kurum bile yoktu. Mücadeleyi halk kendi yapıyordu.

Peki, niye ahşap yapı tercih edildi; inşaat malzemesi ucuzdu…

Ancak İstanbul’da ahşap yangınları çok artınca ve etkileri büyüyünce itfaiye çabaları başladı. Tulumba makinesi icat edildi. Yangın söndürme ocakları/teşkilatları kuruldu…

Beyazıt ve Galata gibi yerlere yangını haber veren kuleler yapıldı...

Ve fakat siyasi kargaşa yangınla mücadeleyi etkiledi. 1826 yılında yeniçeriler ile birlikte tulumbacılar da yok edildi. Aynı yıl sur içini büyük oranda tahrip eden Hocapaşa yangını otuz altı saat sürdü. Yangının mali boyutu hesap edilemeyecek kadar büyük oldu…

İki yıl sonra tulumbacılar nizamnamesi yayınlandı ancak geçen iki yıllık süre itfaiye tarihi açısından “fetret devri” olarak adlandırıldı…

Paris örnek alınarak, belediyecilik (Galata ve Beyoğlu semtleri birleştirilerek) Osmanlı’da hayata geçirildi. Yine de yangınların önüne geçilemedi. İki örnek vereyim: 1865’te 3 bin 334 ve 1871’de 3 bin 321 ev ve dükkân yandı! İstanbul’daki yabancılar isyan etti, modern itfaiye teşkilatı istediler. Sultan Abdülaziz, Macar Ulusal İtfaiye Birliği Başkanı Kont Odeon Szechenyi’yi İstanbul’a davet etti ve modern itfaiye teşkilatının kurulmasını istedi.

Yine yangınların önüne geçilemedi; 1916’da 8 bin 480 bina yandı.

Zamanla İstanbul binaları ahşaptan tekrar kârgire döndü. Peki, Grand Kartal Oteli yangınında gördüğümüz gibi yapılara son yıllarda neden tuhaf duvar giydirme ve döşeme yapılıyor? Sorun büyük:

Sodom ve Gomore günleri

Geleceği geçmişten bağımsız olarak düşünmek gerçekçi değildir. İtibarıyla, geleceği/olacağı doğru analiz edecek bilgiye, tecrübeye, siyasi iradeye ve ahlaka sahip olmak şart…

Bilinir ki:

Özel problem oluşturan yangınların başında yüksek binalar gelir. Bu binalarda yangın güvenlik önlemleri diğer yapılara nazaran çok daha büyük önem arz eder.

Dış cephe yalıtım-kaplama ile iç döşeme ve mefruşat malzemeleri yangının-dumanın sirayetini önleyecek şekilde olmalı. Acil durum enerji sistemi, kaçış yollarına pozitif basınçlandırma, otomatik yağmurlama gibi benzeri güvenlik hususları eksiksiz olmalı. Vs.

Bunlar bilinmeyen-bilinmeyecek güvenlik önlemleri değil.

Mesela: Dış cephe kaplamasında yaygın kullanılan alüminyum kompozit paneller (iç dolgusu ne olursa olsun dış kaplama tabakası yanıcı metal olan) alüminyum yanıcı bir metal olduğundan, bu yangınlar sulu söndürmeyi çözümsüz bırakmaktadır.

Bunlar bilinmedik sır değil! Açın bakın İngilizler, Fransızlar neler yapmışlar? Mesela, yangın yayılımını etkileyen diğer önemli etken cephenin geometrik yapısı üzerinde ne çok araştırma yapmışlar. Bizde herkes taşralı kafasına göre bina yapıyor!

Ve ana sorun şu; bizde niye güvenlik önlemleri alınmıyor, binalar niye denetlenmiyor?

Daha da kötüsü her felaket sonrası çıkarılan yönetmelikler-mevzuatlar sonra niye sürekli esnetiliyor?

Ülke yanıyor devlet kurumları yurttaşını niçin korumuyor?

Yakup Kadri, İstanbul işgal günlerini yazdığı “Sodom ve Gomore” romanında yoz çevresinde kurtuluşa/zafere inanan Necdet ile ulusalcı Doktor Cemil Kami’yi konuşturdu:

Necdet: Bizi iliklerimize kadar çürüttüler.

Dr. Cemil Kami: Ateşin temizlemediği pislik yoktur.

İnancımı hiç kaybetmedim. Yine ateşten gömlek giyilerek güzel bir ülke yaratılacaktır.