Kışkırtıcı başlık, başınıza iş açacaksınız” diyecektir bazı okuyucular…

Haklılar; özellikle son dönemde ne çok gözaltı ve tutuklama haberi okuyoruz:

- Dini değerleri aşağılamak…

- Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek…

- Huzur ve sükuneti bozmak…

Seksene yakın böyle ceza maddesi var!

Ülke gündeminden ceza maddelerinin sebep olduğu yargılamalar hiç düşmüyor. Basit suçlardan bile ne çok tutuklama kararı veriliyor…

Bu nedenle “kışkırtıcı başlık” uyarınızı anlayabiliyorum. Ancak başlığı atan ben değilim!

Günümüzün en tanınmış düşünürü S. Zizek ile etkili ilahiyatçı J. Milbank’in din üzerine yaptıkları tartışmayı konu alan kitabın adı; Mesih Garabeti!

Kitabı okurken şunu düşündüm; Zizek ülkemizde olsa, “dini değerleri aşağılamak” iddiasıyla tutuklanıp hemen hapse konurdu…

Sadece Zizek değil; Kardinal Carlo M. Martini ile inanç ve inançsızlık üzerine tartışan Umberto Eco da hapse atılırdı!

Ülkemizde en son sosyal medya fenomeni Murat Övüç “başını bağlayıp espri yaptı” diye cezaevine gönderildi!

Acıklı halimiz budur.

İmamoğlu operasyonunu protesto eden gencecik çocukların tutuklanmasının bunlardan farkı yok. Otoriterliğin geldiği aşamayı gösteriyor…

Evet, ülke gündeminin daima ceza maddeleri olması ülkeye ayna tutuyor.

İnsanı, bilgiyi, özgür düşünceyi aşağılayan akıl dışılığa karşı demokratik yönetim istiyor sokaklardaki insanlar...

Bakınız:

İnanma ile bilme farkı

Gerçeği arama anlayışınız karakterinizi ortaya koyar.

Yetersiz kanıta rağmen insanları peşinen mahkûm edenlerin zihniyetine göre, “ocu” ya da “bucu” olmak “suçlu” olmak için yeterli!

İnanmak ile bilmek arasındaki fark bu.

İnanan, kendine sunulanın gerçek olup olmamasıyla ilgili değildir. Hiç şüphe duymaz; spekülatif/kurgusal/hurafe olana inanmayı sürdürür. Onun sadece gizli ön kabulleri vardır.

Her türlü iddiayı yutmaya hazırdır. Her türlü komployu yayma konusunda fütursuz/çekinmezdir. Çünkü:

Hakikati aramayan bu tavır hayli korunaklıdır; adaletsiz politik düzen ve destekçileri tarafından yüceltilir. Arenadaki fanatizm sesleri duyulur: “Katlet…Katlet…”

“Gerçek kabul edilen yalan, her zaman en tehlikeli olandır” dedi Dostoyevski

Parantez açmalıyım burada:

Hristiyanlık inancı özellikle Orta Çağda, tahakkümüne/zorbalığına boyun eğmeyeni “cadı avı” karalamasıyla yok etti. Yani meselenin büyü ile kehanet ile ilgisi filan yoktu.

Engizisyon yargılamalarının tek konusu vardı; Hristiyanlığa sadakat idi. Yoksa, karşılığı ölümdü. Umurunda bile değildi kanıt; “ya bendensin ya da yakılırsın!”

Günümüz dilinde “cadı avı” mecazi olarak; sözde yıkıcı faaliyetleri vs. ortaya çıkarmak için yapılan ve ancak gerçek amacı muhaliflere zarar vermek olan soruşturmalar anlamına geliyor…

Ülkemizde de hayli dönemdir egemen ideolojinin onaylamadığı her düşünce ve her eylem “yasa dışılık” adı altında cezalandırılıyor…

İşte… İnsanların yeni umut kaynağı gördüğü İmamoğlu’nun hapse atılması sokaktaki tepkiyi büyüttü.

Dayatılana sorgusuz inanma ile her şeyi akıl süzgecinden geçiren bilme arasındaki mücadele bu…

Algı ile akıl arasındaki fark bu…

Her ne kadar algı amaçlı propagandalar hakikat gibi gösterilmek istense de gerçekler yalnızca aklın sınırları içinde açığa çıkar…

Hz. Eyüp sabrı lazım

Gerek askeri darbeler…

Gerek neoliberalizm…

Ülkemizdeki düşünsel kaliteyi erozyona uğrattı. Aydın-entelektüel kıtlığı yaşıyoruz. Ürkek ve çekingen oldular. Meydanı kışkırtıcı vasatlığa bıraktılar.

Görmüyorlar mı; işleneceğini herkesin bildiği ve fakat engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı hukuk adı altındaki bu siyasi cinayeti…

Ya savunmanın kutsallığına, masumiyet karinesine yapılanlar?

İktidar kendi koltuğu için muhtemel tehdit üzerinden suç yaratıyor! Sonra diyor ki, “suçsuz olduğunu ispatla!”

Oysa olması gereken tersidir; “sen suçlu olduğumu ispatla!”

Bu kez ortaya gizli tanık sürülüyor! Hadi buyur, gizli tanığın hezeyanını/saçma sapan iddialarını çürüt! Aylar, yıllar geçiyor…

Masumiyetin ortaya çıkması, yaraların iyileşmesi için gerçekten Hz. Eyüp sabrı lazım. Yaşadım bunları; Silivri Cezaevi’nde 682 gün kaldım. Süreçte uğramadığım haksızlık, hakaret kalmadı. Sonuç beş yıl sonra geldi; beraat.

Evrensel olması gereken Türk hukukun geldiği acıklı hâl bu...

İktidar başından ekran kafalarına kadar dün bana hakaret yağdıranlar, bugün benzer sözleri İmamoğlu için sarf ediyor. Vurun abalıya…

Aydınımız şu gerçeği bilmiyor mu:

Adalet doğruluktur. Adalet özgürlüğün teminatıdır. Adalet ile özgürlük arasında tezatlık varsa orada hukuk cinayeti vardır.

Hukuk bir gün herkese lazım olacak...

“İktidarı elimden alabilirler” anlayışıyla muhalifler için yaratılan düşman ceza hukukuna son verilmek zorunda.

Halkın zihnini, iradesini harekete geçirecek, hakikati korkusuzca anlatacak aydınlara/entelektüellere ihtiyaç var…