Geçen yıl Türkiye’nin sanat eseri ihracatı 15 milyon dolar oldu. En çok satış yaptığımız ülke ABD idi.

Haberi okuyunca “nereden nereye “dedim…

Kur’an’da yasak yazmamasına rağmen, resime-heykele Hz. Muhammet zinhar/kesinlikle karşıydı.

İslam, Arap yarımadasından çıkıp yayılmaya başlayınca her coğrafyada farklı kültürler ile karşılaştı.

Örneğin, İran’da insan figürlerinin yer aldığı resim sanatı/minyatür geleneği vardı. Geleneği Anadolu Selçuklular da devraldı. Mesela 13’üncü yüzyılda -Hz. Muhammet döneminde geçen- “Varka ile Gülşah” aşk hikayesinin 71 minyatürü vardır. Yapan nakkaş Abdülmümin el Hûyi Türk’tü. Ki, Türklerde İslam öncesinde minyatür geleneği, Orta Asya’da Uygurlar döneminde vardı.

Osmanlı’nın beylik döneminde ne minyatür ne de hayvan insan figürlerinin yer aldığı çini işçiliği vardı.

(Yavuz) Selim, Çaldıran’da (1514) Şah İsmail’i yenince İran’dan getirilen savaş ganimetleri arasında minyatürler ve bu eserleri yapan sanatçılar vardı.

Kanuni Süleyman dönemi başta olmak üzere minyatür geleneği yaygınlaştı. Bunlar genellikle sarayın hamiliğinde yapıldı. Kadızadeler gibi muhalifler minyatürlere saldırılarda bulundu.

Gelelim resim konusuna…

Avrupa’da Turquerie modası

Hristiyan resim tarihini değiştiren Caravaggio’nun 1602 yılındaki “Şüpheci Thomas” resmi neyse, Osmanlı tarihi açısından Gentile Bellini’nin 1480 senesindeki (Fatih) II. Mehmet tablosu da odur…

Sadece Bellini yoktu; -örneğin- İtalya’da ressam Maestro Paolo’nun yanında çalışan ve döndüğünde Fatih’i gül koklarken tasvir eden portresini yapan Sinan gibi Türk ressamları da vardı…

Devrimci Fatih’ten sonra tahta geçen muhafazakâr II. Beyazıt ile başlayan süreçte kırk yıl resim yok sayıldı. Yapılanlar depolara kaldırıldı...

Kanuni ile resim yeniden hayat buldu. Rönesans ressamı Melchior Lorck, Kanuni’nin (ve çok sayıda Süleymaniye Cami gibi mekanların, insanların) gravür çizimlerini yaptı. (Geleneksel Türk kıyafetleri giyerek resim yaptırmak o dönem Avrupa’da da moda oldu: Turquerie akımı.)

Venedik’teki Titian ve Veronese resim atölyeleri padişahlar gibi Osmanlı üst düzey devlet bürokratların da portresini çizdi.

Resimli kitaplar yaygınlaştı.

Osmanlı, himayesine aldığı sanatçılara maaş bağladı. Mevkiler bahşetti; -örneğin- Nakkaş Osman’a “Paşa” kariyeri verildi. Önemli hale geldi ressamlar. Şöyle ki: III. Murat gibi ordusunu yönetmekten vazgeçen padişahlar, savaşı temsili resim anlatısından görmeyi tercih etti!

18’inci yüzyılın ikinci yarısında yağlı boya resim, saray çevrelerinde moda oldu… Çırağan Sarayı’nda 1845’te ilk sergi açıldı.

  1. Abdülhamit döneminde resim heykeldersleri de verilen Sanayi-i Nefise Mektebi kuruldu.

Salvatore Valeri’den resim dersi alan, ressam Fausto Zonaro ile resim çalışması yapan “Halife” Abdülmecit, çıplak kadın/nü dahil resim yapan ressam idi. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ni kurdurdu.

Bu derneğin başkanı -her sabah “kırkambar” adını verdiği resim kutusunu eşeğine yükleyip İstanbul’u dolaşan- Hoca Ali Rıza ne çok peyzaj resim yaptı…

Uzatmayayım:

Cumhuriyet döneminde de resim, devlet himayesi altında varlığını sürdürdü. Neredeyse tek resim alıcısı kamu idi. Ressamlar yurt dışına eğitime gönderildi. Vs.

Geldik bugüne:

Resmin, meta fetişizmine dönüşmesine!

Büyük galeri piyasası

Adalet Cimcoz 1950’de Maya Sanat Galerisi açsa da ekonomik sıkıntılar yüzünden ancak beş yıl sürdürebildi.

1970 ortalarına kadar Türkiye’de resim piyasası denilecek ticari faaliyet yoktu. Ne özel galeriler ne de koleksiyonerler vardı…

Resmi antikacılar satıyordu. Tablolar arasında büyük fiyat farkı bulunmuyordu…

Özel galeri açmanın öncüsü; aileden antika uzmanı Raffi Portakal ile (Türkçü babası Ahmet Münir’in arkeoloji merakıyla) Yahşi Baraz oldu. Arkası geldi…

Halil Bezmen’den Erol Aksoy’a zenginler bu piyasaya girdi. Neoliberalizm ile sanat tacirleri, resmi “ürün” olarak gördü, yatırım varlığı olarak satın aldı. Resmin finansallaşması başladı…

Sergi açılışlarına gitmek, galerileri dolaşmak, resim almak modaya dönüştü.

Moda, büyük pazar yarattı.

Bu piyasanın oluşumunda medyaya görev verildi: Eline verilen metni haberleştiren magazinciler galerilerin gönüllü pazarlamacısı haline getirildi. Sanatçılık, yaratıcılık, özgünlük hak getire! Artık sanat eserinin estetik değerinden çok sanat eserinin kazancı konuşulur oldu…

Medyada -galerici aracılığı ya da kişisel ilişkiler ile- yer bulanlar “iyi ressam” sayıldı…

Sanattan anlamayan neoliberalizmin yeni zenginleri hiçbir heyecan duymadan bu “ürünlere” hücum etti. Sanat eseri, hisse senedine dönüştürüldü.

Geldiğimiz bugünlerde Hz. Muhammet’in hadisleri hiç hatırlanmaz oldu. İslam ülkeleri uluslararası resim piyasasının en büyük alıcılarından oldu. AKP iktidarında devlet koleksiyonundaki tablo kataloglarını yayınlamaya başladı.

Baksanıza, artık sanat ihracatçısı olduk!